Dimness Through Infinity

29 Temmuz 2006


Dimness Through Infinity, 1998 yılında çıkarttığı "Dreadful Tales of Feeble Breeze" adlı başarılı ve farklı çalışma ile müzik hayatına başlamış oldu. Başlangıçta 5 kişilik kadro ile müzik yapmaya başlayan Dimness Through Infinity, kurulduktan kısa bir süre sonra, bu demoyu yayınladı. 11 parçadan oluşan 38 dakikalık bu demo içeriği ve kalitesi ile bir çok insanın beğenesini kazandı ve underground çevrede çok iyi eleştiriler aldı. Demoda grup şimdi olduğu gibi hüzün konsepti altında müzik yapıyordu ama "Dreadful Tales of Feeble Breeze" adlı çalışmasında yer yer müzikal olarak şimdikinden farklı etkiler de görülüyordu. (epik,gothic,dark metal...)

Dimness Through Infinity bir yıl sonra bu kez "When The Soul Weeps Alone..." adlı bir demo yayınladı ve bu demoda çok yol aldığı görüldü. Grup hem kadrosunda hem de müzikal yapısında bazı değişklikler yaptı. Anıl Emre Dedeoğlu artık davulun yanında klavye ile de gruba destek veriyordu ve Emrah Korkmaz da gitarın yanısıra bas gitar yazılılmarını da üstlendi. Böylelikle grup kadrosunu daralttı ancak çekirdek kadrosunu koruyarak, Aytaç Özcan'ın lead vokal eşliği ile bu kayıdı başarı ile bitirdi ve doom metal çevresince oldukça beğenildi. İlk demodaki müzikaliteyi korumuş ancak müzikal çizgisini melankolik doom metale doğru kaydırmıştı. Ankara'da yapılan kayıtlar tatmin ediciydi ve grup kaydettiği 4 parçanın 3'ünü seçerek bu demoyu piyasaya sürdü. Klavye ve bayan vokal destekli 3 depresif parçadan oluşan 23 dakikalık bu demo yurtdışında da iyi tepkiler aldı. Lirikler yine duygusal ve içe kapanık olmakla beraber Dimness Through Infinity kendine özgü karanlık ve gizemli atmosferini yarattı. Bu iki demoyu grup kendi imkanlarıyla kaydedip kendi imkanlarıyla dağıtmasına rağmen, grubun iki demosu da gerek yurtiçi gerekse yurtdışında çok iyi tepkiler aldı. Grup 1999 yılında çıkarttığı "When The Soul Weeps Alone..." adlı demosunu tam 3 yıl sonra bu kez bir de bonus parça ile CD formatta hazırladı ancak piyasaya sürmedi, sadece posta yolu ile sınırlı sayıda dağıtımı tercih etti. (Bu iki demoyu da artık piyasada bulmak imkansız; ancak gruba yazarak, grupla bağlantıya geçerek bu çalışmaları edinebilmek mümkün) Dimness Through Infinity 2000 yılı ortalarında debut albümleri için Ankara'da kayıtlara start verdi ve 2 yılın sonunda tam 13 parçadan oluşan 58 dakikalık "Nymph" adlı albümün kayıtlarını tamamladı ve 2003 başlarında bu albümün yayınlanması için Atlantis Müzik ile anlaştı ve albüm Haziran 2004 te "Atlantis Müzik" etiketiyle yayınlandı. "Nymph" adlı albümde başlangıçta olduğu gibi davul/klavye görevini üstlenen Anıl Emre Dedeoğlu ve Emrah Korkmaz (gitar) dışında gruba 6 da session eleman destek verdi. Ebru Namlı (vokal), Oguz Akalın(brt vokal), Canan Sevgin Ulukan(keman), Aytac Özcan(vokal-speech), Taçkın Bilal(bas gitar), Marco(flut). Dimness Through Infinity "Nymph" adlı albümünde yan flut ve keman gibi enstrümanlar da kullanarak müzikal çehresini biraz daha genişletti ve demolardan farklı olarak grup daha ambient bir soundda çalmaya başladı. Bayan vokal ve klavye kullanımı eskiye göre çok daha farklı ve yoğundu. Dimness Through Infinity'nin konsept albümü "Nymph" müzikal olarak karanlık ve gizemli doom/ambient bir çizgide dururken, masalımsı, melankolik ve mistik lirikleri de güçlü konsepti tamamlıyor. Dimness Through Infinity eski çalışmalarında da olduğu gibi bayan vokal ve klavye desteği ile melankolinin engin denizinde yol almaya devam ediyor. Line up – Kadro
Ebru Namlı,vokal / female vocals Anıl Emre Dedeoğlu,davul, klavye / drums, keyboards
Emrah Korkmaz, gitar / guitars
Oğuz Akalın, brt vokal (session) / growling vocals
Canan Sevgin Ulukan, keman (session) / violins
Aytaç Özcan, vokal,speech (session) / vocals
Taçkın Bilal, bas gitar (session) / basses
Marco, flut (session) / flute
Diskografi:
1998 Demo Tape Dreadful Tales Of Feeble Breeze Self-Financed
1999 Demo Tape When The Soul Weeps Alone... Self-Financed
2002 Demo CD When The Soul Weeps Alone... Self-Financed
2004 Full-Length Nymph Atlantis Müzik (Haziran 2004 CD)

LOST INFINITY


Lost Infinity 1998’in sonbaharında kuruldu ve ilk EP’leri “Laments of Dusk”ı 2002 yılında yayınladı. Bu EP, Yugoslavya’da Rock Express Records tarafından da yayınlandı. EP’yi tanıtmak için konserlerde ve televizyon programlarında çalan grup, iyi bir sonuç aldı ve EP tükendi.

Lost Infinity, bayan vokalli melodik black metal çalmakta ve melankoli, romantizm ve görkem hissiyatını müziğiyle yaratmaktadır. Genelde karşılaştırıldıkları isim Cradle of Filth olsa da, çok daha kendilerine has bir tarzı oluşturmayı başardılar. Şarkı sözlerindeki konseptleri ise, gotik romantizm, insan duygularının soyut ifadeleri ve vampir hikayeleri oluşturmaktadır. Müziklerini daha yoğun bir şekilde ifade etmek isteyen grubun, sahne şovları tiyatral unsurlar ve özel efektler içermektedir.

Grubun son albümü “Raven Loft” Atlantis Müzik etiketiyle piyasaya çıktı ve grup şimdi dünya çapında daha fazla dinleyiciye ulaşmayı hedefliyor.

NOTWITHSTANDING


1997 yılında İzmir’de kuruldu. Thrash-metal,groove ve hard-core ağırlıklı müzikal yapılarını, hayata bakış açılarını yansıttıkları sözleriyle birleştirip, orijinal NWS tarzını şarkılarında oluşturmayı amaçlayan grup, bu amaçlarının ilk ciddi adımını 1999 yılının haziran ayında Yücel Müzik etiketiyle çıkardıkları ilk albümleri “Born In A Conflict” ile attılar. Bu albümün 1600 adet satmasıyla birlikte NWS, Türk metal sahnesinin en tanınmış yeni gruplarından biri haline geldi.


1997-2004 yılları arasında bir çok klüpte, barda, festivalde ve konser organizasyonunda çalan grubun en önemli performansları,1999 1. Ankara Rock Festivali, Kasım 2000 RSF’de DESTRUCTION konseri, Nisan 2001 Eskişehir Anadolu Üniversitesi Rock Müzik Festivali 2003 Metal Stage Fest. ve yine 2004 Rock Station Festival’de SODOM konseri olarak sayılabilir.
2. albümleri olan “FROM INSIDE”ı Nisan 2005’te Atlantis Müzik etiketiyle piyasaya çıkaran NOTWITHSTANDING, hazırladıkları 10 yeni şarkıyla Türk Metal piyasasına daha brutal, daha agresif ve daha melodik bir şekilde dönüş yapıyor.
NOTWITHSTANDING;
Ali TUNA (Drums)
Murat YILMAZ (Vocals)
Onur AĞAR (Bass)
Fatih GÖKYÜZÜ (Guitars)
Anıl AKGÜN (Keyboard-Programming)

Crossfire

2000 yılı başlarında Ankara'da çift gitar kullanımı yoğun, melodik olduğu kadar vurucu bir müzik ortaya koymayı hedefleyerek kurulan grup; Öz, Kaya ve Rıfat ile ilk çalışmalarına başladı ve zaman içinde "CROSSFIRE" adında karar kıldı. Çeşitli dönemlerde elemanların elinde olmadan ortaya çıkan şanssızlıklar grubu kadro değişikliklerine zorladı. Kaan ve Deniz uzun süre grupta yer aldılar. Sessiz geçen iki yıl içerisinde piyasaya sürülmeyen kimi demo kayıtları alındı, beste çalışmaları hızlandı ve grubun devamlılığını sağlayacak, kalitesini yükseltecek olan müzikal bakış açısı şekillendi.

Ritim ağırlıklı, basın ve gitarların yoğun olarak kendilerini gösterdikleri müzikal yapıyı; iniş çıkışlarla, renkli ve değişken bir sesin tamamlayacağını düşünen grubun yolu; o dönem yeni dağılmış olan Tayga grubunda bas ve vokal görevini üstlenen Uğur ile kesişince Crossfire; kendisini tamamlayacak parçayı yerine oturtmuş oldu. Ortaya çıkan müzik dinlemesi son derece keyifli, değişken temposu ve kaliteli alt yapısıyla iyi işlenmiş, Amerikalı örneklere benzetebileceğimiz bir sound idi. Bu beş kişilik kadro ile ilk büyük Crossfire canlı performansı diyebileceğimiz 5.Ankara Rock Station Festivali'nde sahne alındı. Konserler; Konya Atatürk Spor Salonu'nda gerçekleşen Konya Metal Daze Fest ile devam etti.
Crossfire için dinleyiciye ulaşma zamanı gelmişti ve elemanlar bunun bilincinde olarak ilk bestelerin yer aldığı Decisions Of Hate, 2002 yılının sonlarında raflarda yerini almıştı. Decisions Of Hate, Scharfschütze, Bloody Tears, Unfair, Sunday gibi grubun temelinin atıldığı dönemin özelliklerine sahip beş parçanın yer aldığı EP'ye; daha önce çeşitli toplama CD çalışmalarında da yer alan parçaları Nightwolf parçası bonus olarak eklenmişti. Daha sonra bu parça grubun en sevilen parçalarından biri olarak, oluşacak fan hareketi için de isim babalığı yapacaktı. Sadece üç ilde satılmasına karşın bir yıl içerisinde tükenen EP, sınırlı bir sürüm için oldukça iyi rakamlara ulaştı. Çalışmalar hızlanmışken grubun kurucularından Öz'ün ailevi nedenlerle gruptan ayrılması sonucu Can'ın kardeşi, Kerem grupta gitarist olarak yerini aldı. 6.Ankara Rock Station Festivali'nde uzun bir ara sonrası tekrar izleyicisi ile buluşan grup, bu performansı ile gerek yerli, gerekse yabancı basın tarafından festivalin en etkili birkaç grubu arasında gösterildi. Bu başarılı konsere ait görüntüler daha sonra bir video klip haline getirilerek grubun takipçilerine ulaştırılacaktı.
2003 yılı konserlerinde Slaves, The Forsaken, Nightwolf gibi yeni parçalarına yer veren Crossfire; 2004 için projelendirdikleri ilk albümleri ile her konser daha fazla merak uyandırmaya başlamıştı. İdeal kadrosunu kurup, müzikal yapısını şekillendirdiğini açıkça gösteren Crossfire; Almanya, Hamburg'da düzenlenen Metal Bash Fest 2003 için de konuk olarak davet edildi. 26 Temmuz günü Neu Wulmstorf'da sahne alan grup, gelecekte işine yarayacak sağlam referanslar ile Türkiye'ye döndü ve konserler farklı illerde ve farklı sahnelerde hız kesmeden devam etti. Grup; kendinden bağımsız, gönüllü bir oluşum olarak kurulan Fan Kulübü Nightwolves desteğinde etkili şovlar sundu.
2004 yazını kendi kayıt stüdyosu Raven'da ilk albüm "Aggression Treaty"nin kaydı ile geçiren grup, 13 parçalık albümünü 18 Mart 2005 tarihi ve Atlantis Müzik etiketi ile piyasaya sürdü. İçindeki Gelibolu parçasına adanarak bu tarihte çıkan albümün galası 20 Mart tarihinde Çanakkale'de gerçekleştirildi.
Grup, son olarak kült Alman power metal grubu Running Wild için hazırlanan saygı albümüne, grubun "Beggars' Night" parçasının kendi tarzında yorumu ile katıldı. Bu saygı albümü Mayıs 2005'te Alman firma Remedy Records etiketi ile tüm dünyada rafa çıkacak.
CROSSFIRE, gerek yurt içi, gerekse yurt dışında kaliteden taviz vermeden ve kendini her geçen gün bir basamak daha yukarı taşıyarak emin adımlarla yoluna devam ediyor. Şimdiden yavaş yavaş şekillenmeye başlayan yeni Crossfire albümünün 2006 yılı başlarında hazırlanarak, sonbahar aylarında piyasaya çıkması hedefleniyor.

Objektif - Vecdi Yücalan ile rock ruhunda söyleşi; Sana da "Yuh" bana da "Yuh..."

27 Temmuz 2006



Barışarock'ın yaklaştığı şu günlerde, internette çevre içerikli ve savaş karşıtı bir klibin döndüğünü gördük. Klibi indirip izlediğimizde çevreye olan acımasız saldırıların görüntülerine "bu kadarı da YUH artık" diyerek eşlik ettik; kederlendik... Yuh şarkısını ve klibi bizlere kazandıran Objektif grubunu kayıt stüdyosunda suçüstü yakaladık ve bize saldığı bu kederin hesabını sorduk.

A: Objektif grubunu yakından takip edenler bilirler ki Objektif grubu her zaman suya ve sabuna dokunmuştur. Müzisyenlerin toplumsal sorumlulukları olmalı bu bağlamda sizce müzisyenlerimiz bu misyonu yeterince üstleniyorlar mı? Toplumsal kaygı duyuyorlar mı?

VECDİ YÜCALAN: Toplumun sorunlarına değinmek için bir kere halkın içinde yaşamak ve onları tanımak lazım. Sırça köşklerde oturup, Porsche'lere binip, toplumun sorunlarını yazmaya çalışanları biliyoruz. Ancak şöyle bir durum var. Hiç kimse de bu tarz sorunlara değinmek zorunda değildir.(Alaycı bir tavırla gülümseyerek) Düşünmediği, kimliğini taşımadığı bir toplumun sorunlarını bu insanların üstüne yüklemek de haksızlık olur.

A : Kime haksızlık olur? Topluma mı yoksa o insanlara mı?

V.Y. : O sanatçılara(?) haksızlık olur. Eğer o kimliği taşımıyorsa, toplumun içine girip karşılıklı çay içemiyorsa, bir taksiye binip taksi şoförüyle konuşamıyorsa, bir ana görüp onunla sohbet edemiyorsa, bu insanlardan bu sorumluluğu beklemek haksızlık olur; niye bekleyelim ki? Bu nedenle bu halk kendi sanatçısını - müzisyenini yetiştirmek zorundadır. Eğer varoşlarda yaşayan bir ailenin sorunlarını bir şekilde müzikal açıdan dünyaya ayna tutarak yansıtmak istiyorsak, o ortamda yaşamak ya da o ailenin içine girip o ailenin nasıl yaşadığını görmek ve bilmek zorundasın. Yapılan hatalar sonucunda 8 tane çocuğa sahip bir ailenin o çocukları yetiştirmek için neler çektiğini bilmek mecburiyetindesin. Şahıs, firma ya da ülke zenginliği uğruna kimyasal atıklarla, nükleer atıklarla, doğanın nasıl katledildiğini görebilmek mecburiyetindesin. Ancak o zaman toplumun gerçek yüzüne ayna tutabilirsin. Bu nedenle de yaptığım müziğe "Halk Rock" dedim zaten.


A :Toplumsal sorunlardan bahsetmişken, savaş karşıtı rock festivali olan Barışarock'ta 3 yıldır gönüllü olarak sahne aldığınızı biliyoruz. Rockerlar için Objektif grubu hem Barışarock ile hem de çevreci ve savaşa karşı olan kimliğiyle özdeşleşmiş bir grup. Ancak Barışarock'ın resmi web sitesinde program listesinde isminizi göremiyoruz. Bu seneki festival için başvurunuz oldu mu? Size olumlu ya da olumsuz bilgi geldi mi?

V.Y. : 1988 de grubu kurduğum günden beri, toplam 4 albüm yaptım şu anda beşinci albüm bitti. Bu albümlerin içinde toplam 5 tane birebir çevreci parçalar mevcut. Bunlardan ilki "Radyasyon" ikincisi "Uygarlık Üzerine Çelişkiler" üçüncüsü "İhanet Cinayet" dördüncüsü "Dağlarda" ve "Yuh" adlı parçalar. Çekül ve Tema vakfıyla birlikte sayısını hatırlamadığım çevre içerikli konserler verdim. Bu konsere çıkmamın sebebi hem duruşum hem de tabi ki yazdığım parçalardı. Şu anda baktığım zaman (ki bu hep vardı) bu konuyla ilgili hiç bir parça yazmamış ya da yazamamış hayat boyu lay lay yapmış, insanların mikrofon uzatıldığı zaman "aaa! böyle bir konu var ben bu konuda şunu düşünüyorum" diyerek çalma çırpma bilgilerle donanarak, reklâm reklâmdır zihniyetiyle bu tür konserlerde de boy gösterdiğine şahit oluyoruz. Tabi bu işle ilgili insanlar hakikaten onlara gülüyorlar. Ben yıllarımı rock müziğine vermiş bir insan olarak onlara şöyle sesleniyorum; "çekin o pis ellerinizi bizim gerçek rock müziğimizden, gidin başka taraflarda kıçınızı sallayın..." En çok üzüldüğüm nokta ise yıllarca bizlerle birlikte omuz omuza bu felsefeyi savunmuş olan insanların da onlarla ortaklık yaparak bu ayak oyunlarına katkıda bulunmalarıdır. Son albümde yazdığım "Leşçi" adlı parçanın sözleriyle cevap vermek istiyorum, "Boşluğu bekleyen bir aptal kukla olursun sende zamanla. Kendinize gelin artık. Rock içi boşaltılacak ya da sizler tarafından içi oyulacak bir müzik değildir. Bunun cevabını gerçek anlamda rockerlar zaten sizlere veriyor ve vermeye devam edecektir."

Barışarock ile ilgili başvurumuza gelince, ilk iki yıl ki bunun birinci yılı Objektif grubu listenin en başındaki gruptu. Hatta ilk yılki ve ikinci yılki listeye şahsen çok büyük katkılarım olmuştur. Üçüncü yıl, Barışarock listesine yazılmamamıza rağmen, kendi çabalarımızla ve hakikaten de büyük uğraşılar vererek katıldık. İyi de olmuş katıldığımız arkamızdaki dev ekranda Greenpeace'in görüntülerini de yansıtarak sahnede elimizden geldiğince barışa katkıda bulunmaya çalıştık. Hatta sizinde bildiğiniz gibi bu görüntüleri ve Greenpeace görüntülerini mixleyerek "Yuh" adlı parçamızın 8 dakikalık versiyonuna birde klip hazırladık.


A : Bu klibinizin internette download sitelerinden indirilebilir olduğunu biliyoruz. Peki televizyon kanallarında yayınlanıyor mu?

V.Y. :Televizyonlar bu klipi tabi ki göstermiyorlar. Biz de elimizden geldiğince internet ortamında ve DVD formatında dinleyicilerimize ve barışseverlere ücretsiz olarak gönderiyoruz.

Bir önceki soruna tekrar dönecek olursam, Barışarock'tan önce de bu uğurda hizmet verdik. Barışarock'ta olmasak da vermeye devam edeceğiz. Bu yıl yine sahne listesine yazılmadığımızı görünce Taner Öngür'ü (Moğollar) aradım. Kendisi listeye alınacağımızı söylemişti. Daha sonra yüz yüze görüştüğümüzde eğer festival 3 gün olursa cuma günü için listeye alabileceklerini söylediler.

Beni şaşırtan şey ise, biraz öncede bahsettiğim gibi toplumsal sorunlara her daim değinmiş bir grup olarak Objektif'i Barışarock listesine almamaları ve Barışarock'ta çıkma talebinde bulunmamıza rağmen talebimizin sebepsiz yere geri çevrilmesidir. Objektif'in her zaman Barışarock vb. platformlarda dahili ve gerekirse harici olarak söylenecek sözü vardır. Hatta bunu geçen yılın TV çekimlerini yapan kanal Türk bile fark etmiş olacak ki jeneriklerin de bizim görüntülerimizi kullandılar. Ayrıca 3 barışa rockta da ve bazı festivallerde afiş tasarımlarında Objektifin barışa rock sahnesindeki görüntüleri kullanılmıştır.


A : Verdiğiniz bu cevaplar bizi tatmin etse de Objektif severleri tatmin etmeyecektir. Barışarock'ta olma ihtimaliniz nedir?

V.Y. : Biz iki elimiz kanda da olsa Barışarock'a çıkarız, çıkmak isteriz. Türkiye'nin aydınlanma sürecinde Barışarock festivali 50.000'e yakın aydın insanı bir araya getirmeyi başarmıştır. Bizde bu oluşuma her zaman elimizden geldiğince katkıda bulunmaya hazırız. Teklifte bulunduk; çağrılmayı bekliyoruz.


A : Objektif rock felsefesini nasıl nasıl tanımlıyor?

V.Y. : Biraz önce anlattığım şeylerin içinde zaten rock felsefemiz mevcut. Rock bir yaşamdır. Konuşurken, yaşarken, nefes alıp verirken ve tabi ki albümlerimizle zaten felsefemizi ortaya koyuyoruz.

Objektif dünya da olup biten olayları, objektif bir gözle gözlemleyip, bunları olabilecek bütün ritimlerle süsleyerek tekrar insanlarımıza geri veren bir gruptur. Zaten rockın temelinde de bu vardır. Eğer tarafsız bir şekilde gözlemleyip bunları yine tarafsız bir şekilde aktarabiliyorsan bunun ismi rocktır. Sadece 4/4'lük kalıplara bağlı kalmakta rockın olmazsa olmazı değildir. Bunu dünya da bulunan tüm ritimlerle anlatabilirsin. Yani bu gün Muharrem Ertaş'ın, söylediği bozlak ile Amerika'da pamuk toplayan zencinin söylediği blues denilen çığlığın hiç farkı yoktur. Ve bu zaten rocktur.


A : Yuh isimli şarkınızın yeni albümünüzde de yer alacağını ve beşinci albüm üzerinde çalışmalarınızın uzun süredir devam ettiğini biliyoruz. Çalışmalarınız devam ediyor ama Objektif severler albümü bir an önce raflarda görmek istiyorlar. Vecdi Abi, albümü ne zaman elimize alacağız ?

V.Y. : Albüm bitti, sonra kayıtlardaki bir takım kayıt hataları diyebileceğimiz aksilikler yüzünden bir takım enstrümanları yeniden çaldık. Aslında öyle bıraksak da olurdu ama önce kendimize ve seyircimize olan saygımızdan dolayı bunu yapmak zorunda olduğumuzu hissettim. "Künye" gibi bir albüm yaptıktan sonra kayıt kalitesi olarak dinlenilebilirlik açısından o sounda yakın bir şeyler yapmamız gerekiyordu. Bunun için uğraştık. Son mixler bitmek üzere. Tahmin ediyorum, Eylül ya da Ekim ayında albüm piyasada olur.

Bu arada albümde yine çevreci temaların toplum sorunlarının yanı sıra "Künye" albümünde değinmediğimiz aşk şarkıları da var. Biz rockçılar, aşkı iyi yaşadığımız için iyi de anlatırız. (gülümseme) İlk 3 albümde bu tür parçalarımız zaten mevcuttu." Mutlu ölüm, Aşk Seli, Zor Yol" gibi parçalar... Aslında bütün parçalarımızın içinde göreceli olarak aşk var... 11 parça bitmiş durumda ilk defa kendi bestelerimin dışında bir parçayı da kendi soundumuzla düzenledik. Bu parçayı zaten Barışarock 2005'de de çalmıştık; Kerkük Zindanı... Şu anda bu albümle birlikte elimde 30'u aşkın beste birikti. Artık uzun aralar yok. Objektif grubu olarak her yıl sevenlerimize yeni bir albüm müjdesi verebileceğiz.

A : Rock müziği paylaşım dayanışma müziğidir. Türkiye de rock müzik gruplarının bu dayanışmaya katıldığını düşünüyor musunuz? Kısacası rock adına Türkiye de müzisyen dayanışması var mı?

Ben başkalarının neler yaptığını çok iyi bilmiyorum. Kendi açımdan baktığımda bu gün 1990 yılından, 2003 yılına kadar olan albümlerin büyük kısmının içinde bana bir teşekkür yazısı vardır. Bu teşekkürü şifahen edenlerde vardır, albümüne bir şekilde yazarak edenlerde vardır. Teknik açıdan veya elimden geldiği kadar her türlü açıdan Türkiye deki rock müzisyenlerine bir şekilde yardım etmişimdir ve etmeye devam ediyorum. Eğer solo bir konser olmuşsa dağılan fakat bir araya gelmesini gönülden istediğim grupların şarkılarını çalarak, TV programım olduğu zamanlar da bir şekilde sözü oraya getirip, Türkiye'de gerçekten rock yaptığına inandığım grupların isimlerini de vererek katkıda bulunmaya devam ediyorum. İhtiyacı olanlara konser öncesi veya TV çekim öncesi elimde varsa her türlü malzemeyi vererek katkıda bulunuyorum. Demo yapmak isteyenlere bizzat kayıt cihazlarının başına geçerek aranjelere de yardım ederek elimden geleni yapıyorum.

A : Vecdi Abi, son olarak; rockın asi ruhunu yansıtan ve Aptulika'ya bir yazısında "rock ne olduğunu hatırladı ve bizi heyecanlandırdı" dedirten Barışarock öncesi, rocker gençlere söylemek istediğiniz şeyler var mı?

V.Y. : Elbette var. İyi araştırsınlar. Rock'ın gerçek ruhunu anlatan grupları iyi incelesinler. Benden sonraki tufandır zihniyetinden kurtulsunlar. Sorumluyuz ve bizden öncekilerden almış olduğumuz bu karanlık mirası en temiz şekliyle bizden sonrakilere bırakmak zorunda olduğumuzu unutmasınlar. Aşkı iyi yaşasınlar. Sivil toplum örgütlerinden korkmasınlar. İyi bir araştırma incelemeden sonra mutlaka bir tanesine üye olsunlar. Bu dünya ve toplum için çalışmaktan çekinmesinler. Herkesin söyleyecek bir sözü olduğunu unutmasınlar. Her şey daha mutlu ve çıkarsız yarınlar için sözünü ilke edinsinler. Biz olsak da olmasak da Barışarock Festivalinde mutlaka bulunsunlar. "Sahip çıksınlar."

kaynak

Bağırıyorum: Öz Metal !

21 Temmuz 2006



Türkiye'de en çok tutulan tarz... Hatta bırakın Türkiye'yi, Dünya'da tutulan tarzlar.. Hepiniz iyi biliyorsunuz yenil nesil grupları. Yeni yetişen çocukların dinleyip de "Ben Metalciyim" dediği grupları... Çoğu 90'lı yılların ortalarında çıktı. 2000li yıllarda gündemde oldular. Ve şuan herkesin dilinde. Peki neden ?Sanırım insanlar değişiklik arıyorlar.. Artık sıkıldılar "Öz" Metal'den. Faklı hareket, farklı imaj bekliyorlar gruplardan. Farklı sound arıyorlar demeyeceğim, çünkü yeni nesil grupların %90'ı, %80'i grupların soundlarını çalıyor.Yani riffleri. Fakat değişen ne ? Değişen dış imaj, hareketler, ve sounda eklenene efektler. Sonunda ortaya çıkan müzik ne ? İkinci sınıf Metal...Makalenin tamamını okumak için devamına tıklayın !


Gereginden fazla yüceltilen gruplar ?

Aslında bu sorunun cevabı çok açık. İnsanlar artık yeni tarzlar aradıklarında dolayı, her yeni nesil şey cazip geliyor.Sıralayayım;

-Slipknot'un, Lordi'nin maskeleri
-Manson'un sadistlikleri
-Black Metal'in tipleri
-SOAD'ın müzik altında siyaseti...

Dünya'yı cezbediyor adeta. Müzikallerine baktığımız zaman Metal'in özü olan "Basmakalıp düşüncelere isyan" kültürünü göremiyoruz.Şarkı sözleri kendilerini tanıtmak, siyaset yapmak, kişisellerini anlatmak üzerine kurulu adeta.

Peki "Öz" Metal'in bunlardan farkı nedir ?

Öz Metal, yani "Heavy Metal" in amacının basmakalıp düşüncelere isyan olduğunu söyledim az önce. Heavy Metal'in kurucusu Black Sabbath üyelerinin İşçi sınıfı olduğunu, daima ezildiğini hatırlatayım. Ardından çıkardığı albümlerdeki şarkı sözlerine baktığımız da, yaşadıkları ezilmeye haykırdığını, insanların tek düze düşünmemesi gerektiğini anlattıklarını görürüz. İşte böyle başladı Heavy.. Diyeceksiniz sadece ideolojiden ibaretse kılık kıyafetteki abartı nedir ?

Evet Metal kültüründe, uzun saç, çivili bileklik vs vs vardır.

-Uzun saç, varolan basmakalıp ideolojiye karşı olduğu için, onu yıkmak için yapılan bir harekettir."Erkekte uzun saç olmaz" anlayışının olduğu bir dönemde dünyayı kasıp kavuran gruplar bu basmakalıp ideolojinin büyük oranda yıkılmasını sağladılar.

-Çivili bileklik, kemer bot vs. Dediğim gibi Heavy Metal'in çıkış noktası İngiliz işçi sınıfıdır. Fabrika mesaileri bittiğinde eve gitmeden önce barlarda toplanan işçiler burada küçük yerel gruplar kurarak müzik yapmaya başlamışlardır.Çoğunluğun ağır sanayi işçisi olmasından dolayı çivili bileklik ve kemerler de bu kültürün ayrılmaz parçaları olmuştur.

Yani Özet ile en büyük fark, "Müzik" ön planda değil, aşılanmak istenen "İdeoloji" ön plandadır.

Yeni Nesil Metalin amacı nedir? Neyi sorgular?

Slipknot, Soad, Korn, gibi günümüzde gayet popüler olan grupların kafa yapısına baktığımız zaman, sizce içinde ne vardır ? Heavy (Öz) Metal'de olduğu gibi zorluklardan gelip de bazı şeylere isyan var mıdır ? İnsanlara bir şey öğretme amacı var mıdır ? Ha evet bazılarında vardır, siyaset, kişisel hayatları vs vs. Ama Metal kültürü bu değil. 80'lerden gelenler bunun metal kültürü olmadığını çok iyi bilir. Dolayısıyla Heavy Metal tutkunlarını Yeni nesil, ikinci sınıf metal tatmin etmez.Çünkü ön planda olan müziktir, ideoloji değildir.
-------------
Heavy Metal kültürü bir zincir gibidir.Gruplar birbirlerini örnek alarak bu kültürü yıllarca devam ettirmişlerdir.Bunun en büyük kanıtı dinlediği grupların şarkılarından isim yapmalarıdır. Örneğin;
- Efsanevi grup Judas Priest'in adı Bob Dylan'ın 'The Ballad of Frankie Lee & Judas Priest' şarkısından gelmektedir.
- Overkill, Motörhead'in bir şarkısından esinlenmiştir.
- Judas Priest şarkılarını kendilerine isim seçen gruplar: Running Wild, Sinner, Exciter, The Hellion, Tyrant, Invader, Steeler, Grinder ve Bloodstone.
Bu örnekler daha çok uzar..
----------



Bu yazı da yakındığım nokta insanların bu Heavy Metal kültüründen uzaklaştığı, cart metal, curt metal adı altındaki "Metal öğesi bulundurmayan" müzikleri dinlemeleri. Dinlenebilir ama kendilerini "Heavy Metal" ya da "Metal" kültüründe sanmaları ve "Gerçek Metalci biziz, artık sizin dinlediğiniz gruplar dede oldu, dünyaya ayak uydurun" gibi saçma söylemlerde bulunmaları.

Başlık "Öze Dönüş !" Öz Metal'i Kavramanın önemi ! Günümüzde görünen Metal'in gerçek Metal'i yansıtmadığını anlatmak istiyorum. Ama ne fayda..İnsanlar kafa ya değil, kulağa bakıyor. İdeolojiyi ikinci plana atıp, kulak zevkine veriyor kendilerini.Yazık..



kaynak

Heavy Metal - İsyan Gerçeği


Heavy Metal ve İsyan kelimelerini ortak bir pencerede incelemek istedim. Yeni Metal müzik ile tanışan insanlar "Metal isyandır, o yüzden metalciyim" gibi sözler sarf ederler. Ona isyan, buna isyan.. Sanki dünyaya isyana gelmiş tüm Metal camiası. Daha Heavy Metal demedim dikkat edin, Metal camiasından bahsediyorum. Tüm kolları ile metal...
Dogmatik düşünceye sahip olan insanlar çoğunluktadır yeryüzünde. Körü körüne bağlanmış insanların "İsyan" kelimesini benimsememesi gayet doğal. Tabiiki yanlış bir doğallık. Metal'in sevilmemesinin, ondan nefret edercesine dışlanmasının bir sebebi de budur aslında. Kendi düşüncelerine eleştiri getiren bir akımı da sevmez insanlar. Saç özgürlüğü, sakal özgürlüğü, konuşma, düşünme özgürlüğü, eylem yapma özgürlüğü insanın doğasında var. Bu isyanın Heavy Metal camiasında toplanması tabiiki tepkileri Heavy Metal de topladı.

İnsanlar Heavy Metal isyanını nasıl biliyor ? Gerçekten onu tanıyor mu ? Ona isyan, buna isyan biçiminde midir ?
Heavy Metal İsyanları
- İnsanlara yapılan haksızlıklar, adaletsizlikler- Toplumsal basmakalıp düşünceler - Safi (erdemli) bir insanın nasıl olması gerektiğine dair yanlış kanılar- Araştırmayan, sorgulamayan insanlar
4 başlıkta toplayabiliriz. Sıralayalım.
1) İnsanlara yapılan haksızlıklar, adaletsizlikler
Adalet denilince aklıma hemen Metallicanın And Justice For All albümü geliyor nedense. Heavy Metal olmamasına rağmen (albümün türü thrash dır) Heavy Metal kültürünü liriksel olarak %100 yansıtan bir albüm. Albüme adını veren şarkının sözlerine bir göz atalım;
Metallica - And Justice For All Adaletin koridorları yeşile boyalı Para konuşuyor Güç kurtları kapında bekleşiyor Takip edişlerini işitiyorsun Çok yakında doyuracaksın onların karnını Yiyip yutuyorlar Adaletin tokmağı eziyor seni Gücünü aşıyor
2) Toplumsal basmakalıp düşünceler
Örnek çok. Neden erkekte saç kısa ? Bu saçma bir düşünce değil mi ?
Örnek çok. Neden kan davası hala günümüzde bu kadar popüler ve doğru bir düşünce ?
Örnek çok. İnsanların dogma olarak inandıkları şeylere neden bu kadar tapıyorlar ?
Örnek çok. Din.. Neden insanlar dini araç olarak kullanmıyor da, amaç olarak kullanıyor ? Neden bunca vahşet, kafa kesme, bomba patlatma Allah adına yapıyor ? Bu cehalet değil mi ? Neden insanlar amaç yapıyor dinlerini sadece araç olması gerekirken ?
3) Safi (erdemli) bir insanın nasıl olması gerektiğine dair yanlış kanılar
Bunu Heavy Metal olarak bakacağım. Daha önce yazdığım bir yazı tam bununla ilişkili.
-Heavy Metal kültürünün doğuşu nedir ? -1970lerdeki ağır işçilerin barlarda toplanıp neyin isyanını verdiler ? -Black Sabbath hangi "Davayı" savunarak oluşturdu bu kültürü ? -Black Sabbath'ın şarkı sözleri sadece atıp tutmamıydı sadece müzik ise ? -Metallica And Justice For All albümündeki toplumsal göndermeler neyin nesiydi ? [ Bu thrash fakat, ideoloji yönünden bakın olaya ] -Manowar Yıllardır neyin savaşını veriyor, neden her resim karesinde askermiş gibi çıkıyor ? -Ozzy Osbourne Black Sabbath'a katılırken hangi sözü sarfetti ? -1970lerdeki işçiler neden neye isyan ettiler ? -Uzun saç "Erkek kısa saçlı olur" basmakalıp düşünceye bir isyan mı yoksa, öylesine moda olsun diye yapılmış bir hareket mi ?
Bunları bilmeyecek, sonra Heavy Metal erdemine sahibim diyecek ha ? Bu ancak insanları güldürür..
4) Araştırmayan, sorgulamayan insanlar
Heavy Metal'in bilgiye, kültüre ihtiyacı olduğunu daha önce söyledim.Fakat bu bilgileri doğru yerde aramak son derece önemlidir.Şimdi bir adam kalkıp da Harun Yahya'nın kitabını okur sonra "Haaa bu metal kültürüme ters" derse ya da "Satanist müziği" derse hatta ve hatta "Şu saçlara bak, karı gibi uzatıyorlar" derse bu araştırma maraştırma olmaz, olsa olsa önyargının içinde boğulup gitmek olur. ( "Heavy Metal - İhtiyaç" adlı makalemden alıntı)

-------------------------------
Heavy Metal asla boş bir isyan değildir. Çocuğun elinden şekeri alınca ağlaması olayındaki gibi bir isyan asla değildir.
Heavy Metal = İsyandır. Heavy Metal = Doğallıktır.Heavy Metal = Mücadeledir.Heavy Metal = Dünyadır.Heavy Metal = İnsanın ta kendisidir !
İşte bu gerçekler yüzünden biz Heavy Metal tutkunları yıllardır Heavy Metalin mücadelesini veriyoruz.

Çok yaşa Heavy Metal !

kaynak

Beethoven rock'çıdır

19 Temmuz 2006

Rock çevrelerinde iyi tanınan, yıllardır çeşitli gruplarla çalışan Batu Mutlugil ilk kez bir albümde çaldı: "Balans ve Manevra"nın film müziğinde. Mutlugil'e göre rock, Beethoven'la başladı

~ Nereden çıktı "Biu Biu Blues"u söyleme fikri?

BM Bir gün durup dururken Teoman "Bana bir parça yapar mısın?" dedi. Teoman'ı Bodrum günlerinden tanırım ve severim. Aslında kimse benden fazla bir şey istemez. "O eski günlerin hatırına deneyelim" dedim. Ama önce sözleri dinlemek istedim. En büyük korkum "Seni sevmiştim ama niye bana yan gözle baktın Numan?" gibi bir şey olmasıydı. Sonra stüdyoya girdik. Harika da bir gitar düştü elime. Boğazın görüntüsü, Teoman'ın efendiliği... Lead gitarı çaldım ve seslendirdim parçayı.

~ Teoman neden size geldi peki?

BM Sanırım sesten dolayı. Yani çok kibar bir çocuk olduğu için "Aslında ben de söylerdim bu blues'u fakat biraz daha tok sigara sesi lazımdı" dedi.

~ Adı neden "Biu Biu Blues"?

BM Çok hoşuma gitti. Teoman iki saniyede yazdı o sözleri. "Bir gün uyandım dedim ki bi dakka ya bi dakka / Baktım aynaya dedim ki biu biu blues". Zaten aslında blues budur. Beş kelime söyleyin, 10 kere bunu tekrarlayın. Eğer hâlâ o aynı sözler söylendiği halde siz hâlâ o parçayı dinliyorsanız, aynı sözler söylendiği halde siz ayrı sözler duymuşsunuz demektir. Zaten blues'un amacı bu: Ayrı şeyler duyurmak, hissettirmek.

~ Bildiğim kadarıyla sizin seslendirdiğiniz veya çaldığınız bir albüm yok...

BM Stüdyo ortamlarında pek uğraşmak istemiyorum. Ama bu işe vaktim olsa kendim için yapmayı düşünüyorum. En azından bazı insanların isteğini yerine getirmiş olmak için. Bir de duygularımın pek 80 jenerasyonuna hitap edeceğini sanmıyorum. Rock bir yaşam biçimidir. Haydi rock yapalım diye bir şey olmaz.

~ Nasıl yani?

BM Pis gezmek, uzun saç, jean, dar yaka... Bunlarla bir ilgisi yok. Rock öğrenilmeyen, hissedilen ve yaşanan bir hayat biçimidir. Rock başkaldırı müziğidir. Bir de her şeyi olduğu gibi söyler, fazla süslemez. Yani oya yok. Boya var, kumaş var ama oya yok. Rock'çı adam Sea Garden'da da denize girebilir ama Antalya'da güzel bir kayanın üzerinden de atlayarak girer. Bir de dünyaya kazık çakma problemi yok. Neyse, o yaşanıyor bir şekilde. Çünkü hep bir değişim var ortada.

~ Bildiğim kadarıyla tekstille uğraşıyordunuz. Neden Mojo'ya ortak oldunuz?

BM Mojo o zamanlar Next diye bir yerdi. Biz de Blue Blues Band olarak Hayal Kahvesi'nde çalıyorduk. 11 bin kişiye iş sağlayan bir adam olarak geceleri gelip müzik yapıyordum. Hatta bir gün Ford'un bir organizasyonunda çaldık. Oradaki satış müdürü geldi. Adam şaşırmış, "Hayırdır Batu bey ne işiniz var?" diyor. Sabah adamdan dört tane minibüs almıştım şirkete. İyi de bir ödeme yapmıştık. Neyse, bir gün Kerim (Çaplı) zil istemiş, çalıştığımız kulübün sahipleri de vermemiş. Ben de sinirlendim "En sonunda bana kulüp açtıracaksınız" dedim ve çıktım bir sigara yaktım dışarıda. O sıra Hüseyin (Sönmez) "Abi, böyle bağırırken duydum, bir deneme yapmak ister misin?" dedi. Onun üzerine ertesi gün buluştuk. 10 yıl oldu işte...

~ "Türkiye'deki en iyi rock sözlerini Duman'dan Kaan Tangöze yazar"

BM Mojo nasıl bir yer, müdavimleri kimler?
Hard rock seven de sevmeyen de geliyor. Hafta sonları pek rock olmayan bir müzik de vermeye başladık, onun adına ekmek parası günleri diyoruz. Millet hafta sonu eğlenmek istiyor. Ama Mojo hâlâ bir rock kulübü.

~ Duman'ın müziğini beğeniyor musunuz?

BM Oğlum orada çalıyor diye değil ama bence Türkiye'de şimdiye kadar gelmiş geçmiş en iyi rock sözlerini Duman'dan Kaan yazar. Her zaman tarzları çok güzel. Onun dışında o çocukların çoğu buradan çıktı. Kurban, Mor ve Ötesi... Kimsenin onları istemediği dönemlerde burada çalan gruplar yani.

~ Bugünün rock dinleyicisini nasıl buluyorsunuz?

BM Bence bu dönem keyifli bir rock dinleyicisi var. Çünkü rock ölmeyen bir müzik. Bana göre rock mesela Beethoven'la başladı. Beethoven rock'çıdır yani, nota ve armonileri rock'tır. Hem de hard rock. "9'uncu Senfoni" inanılmaz bir rock örneğidir. Örneğin Beethoven Henrix'tir; Bach, Deep Purple; Mozart da Prince ve Michael Jackson arasıdır. Mozart'ın öyle olması doğal çünkü sarayda, şımarıklık var. Ama Beethoven öyle değil. Açlık, yollar...


~ Bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz?

BM Satılsın diye oturup bir albümle uğraşamam. Zevk için yapabilirim belki, nisanda öyle bir şeyler yapacağız. Ama bana "Fantezi kur" dersen, oğlumla Batu ve Batu grubu isterdim. Üçüncüye yetişemeyiz vokal yapsın diye herhalde.

BM "Saçlarımı sadece askerlikte kestirdim"

~ Batu Mutlugil "Çocukluğumdan beri bir saç derdim var" diyor. Yakalayıp zorla götürürlermiş berbere. O da sinirlenip sapanla evin camlarını kırarmış. Mutlugil sadece askerlik yaparken saçlarını kestirmiş.

BM "Oğlum da benim gibi Batu, torunum da"

~Batuhan'ın müziğe başlamasının nedeni de siz misiniz?

BM Batuhan'ın gitar çalmasını istedim. Çünkü bana çok mani olundu. Batuhan'a gitarı verdim, reddetmedi. Klasik gitarla başladı. Ama bir süre sonra rafa koydu."Ben gitar çalmayacağım" dediği an elim ayağım kesildi. O sırada bir elektro gitar aldım. Elimde gitarı görünce yamuldu. Ben çalıyorum, o da devamlı uzaktan bakıyor. Onun ilgisini çekmek için özellikle "Bu gitara dokunmayacaksın, rock'çıların gitarıdır" falan dedim. Sonra "Baba çalabilir miyim?" dedi. Bir aldı eline, bir daha da o gitarın yüzünü göremedik yani.

~Yeni nesil tarafından Batuhan'ın babası olarak tanınmak sizi hiç rahatsız etmiyor mu?

BM Çok hoşuma gidiyor "Batuhan'ın babası" olmak. Çünkü benim istediğim Batuhan o. Ama Duman'daki Batuhan'ın babası olmak ekstra bir şey getirmiyor. İyi bir müzisyen olmasından dolayı getiriyor ancak. Ona faydası olan her şey benim için de inanılmaz büyük bir zevk. Mesela onun bir çocuğu oldu, inanılmaz mutlu oldum. Ben onu göğsümde büyüttüm. Göğsüme yatırır gözlerinin içine bakardım.

~Batuhan'ın oğlunun adı da Batu Luca. Batu ismi bir aile geleneği mi?

BM Biz Kırım kökenliyiz, direkt Cengiz Han kanıyız. İsmim oradan, Gazi Batu Girayhan'dan geliyor. Bu Batuhan'la bizim aramızda özel bir şey. Mesela ben Batuhan'ın "Batu" olduğunu anlamıştım. Yani beklediğim çok az şey vardı oğlumun karakterinde ve onların hepsi oldu benim için.

Röportaj:YAPRAK ARAS
kaynak

Knight Errant

28 Haziran 2006

Sözlük anlamı "Maceracı, gezgin şovalye" olarak geçen Knight Errant, 1993 yılında kurulan grup için idealist davranma bağlamında uygun görülen isimdir. Knight Errant, şovalyelik kurumu artık varolmasa da haksızlıkların her daim olduğuna inanan insanların hayattaki duruşlarını simgeler.


Kuruluşundan itibaren çeşitli eleman değişiklikleri yaşayan grup, bu arada ilk parçalarını üretmeye başlar ve ilk konserini 1994'te İstanbul'da (Cazibe Bar) verir. 1996'da yapılan gitar, vokal ve keman takviyeleriyle kadrosunu güçlendiren, kemanın etkisiyle sert metal rifflerine başarılı bir armoni ve melodi yapılandırması getiren Knight Errant müziği, aslen heavy metal dinleyicisi olmayan müzikseverler tarafından da beğeni ve coşkuyla karşılanır.


1997 yılının ikinci yarısından itibaren verilen konserlerin rock camiasında ve basınında uyandırdığı geniş yankılar, Knight Errant'a Kod Müzik / Trak Müzik etiketiyle çıkaracağı ilk albümünün yolunu açmıştır: Takvimler temmuz 1999'u gösterdiğinde, grubun kendi ismini taşıyan debut albümü müzik mağazalarındaki yerini alır.


Albüm sonrası, varolan dinleyici kitlesini artıran ve konserlerine devam eden grubun yurt dışına yönelik faaliyetleri de bundan itibaren belirginleşmeye, meyve vermeye başlar. 50 bin tirajlı Alman ROCKHARD dergisine verilen röportaj, Knight Errant'la birlikte, fazla bilinmeyen Türkiye heavy metaline yurt dışında ilgi uyanmasını sağlar.


Knight Errant'ın ilk yurt dışı konseri, çoğu rock / metal topluluğunun rüyalarını süsleyen bir etkinlik olmuştur: Almanya'nın Hamburg kenti yakınlarında her yıl düzenlenen Wacken Open Air festivali. Knight Errant'ın, Avrupa'nın ve dünyanın çeşitli ülkelerinden 35 bin kişinin izlemek için geldiği festivalde çalan ilk Türk grubu olması, bu konseri, ülkemiz rock müzik tarihinin kilometre taşlarından biri haline getirir. Toplam 60 grubun sahne aldığı festivalde açılış grubu olarak yer alması, Knight Errant'la birlikte Türkiye heavy metalindeki gelişime verilen önemin simgesel bir işaretidir.


Müzik gruplarının özel tarihlerinde zaman zaman kırılma noktaları yaşanabiliyor. Knight Errant kadrosunda da Wacken sonrasında görüş ayrılıklarından, anlaşmazlıklardan kaynaklanan kopmalar yaşandı. Ülkemizin yaşadığı sosyo-ekonomik krizler ve metal müziğe yönelik önyargılar sonucu bir dönem içine kapanan grup, böylelikle salt müziğine odaklanma imkânı bulmuştur.Bugüne dek 50 nin üzerinde üst düzey etkinliğe adını yazdıran grubun ikinci albümü "DİVAN" 14 Aralık 2005 tarihinde vitrinlerdeki yerini almıştır.

Süreç, işlemeye devam etmekte...






Kadro:
Barbaros Bensoy - Vokal
Hamid Nejatemin - Gitar
Ali Ulupınar - Gitar
Ilgın Ayık - Keman
Murat Arslanoğlu - Davul
İlker Ölmez - Bas Gitar

kaynak

Moribund Oblivion


Moribund Oblivion 1999’da Bahadır Uludağlar tarafından kuruldu. Grup ilk dönemlerinde hareketsiz olan metal piyasasında adını duyurdu. Günümüze kadar grupta pekçok isim değişiklikleri oldu ve grup son ideal kadrosuna Gitar-vokalde Bahadır Uludağlar, 2.gitar ve geri vokalde Uğur Keçecioğlu, davulda Fatih Kanık ile ulaştı.
2002 yılında Moribund Oblivion ilk çalışması olan “Like a Falling Haze”i piyasaya çıkardı. Bu çalışma promo ep niteliğinde çıkartıldı ve sınırlı sayıda üretildi. Bu ep’de Moribund Oblivion prodüktör olarak tarzının cok uzağında, tecrübeli müzisyen Vedat Sakman ile çalıştı. Bu ep’nin amacı ilk yasal albüm “Khanjar”ın promosunu yapmaktı.
Khanjar icin 2003 yılında grup Eskişehir’li “Dj Club Records müzik şirketi” ile anlaşmaya vardı ve Khanjar 2004 yılının ocak 16’sında piyasaya çıktı. Aynı gün Moribund Oblivion ünlü Portekiz’li metal grubu “Moonspell” ile birlikte Maslak-Venue’de bir gala konseri yaptı ve 1500 kişinin katılım gösterdiği bu konserde büyük ilgi topladı.
2004 yılı içerisinde bu konserin dışında Türkiye’de bir ilke imza atan grup 5 ili kapsayan bir albüm tanıtım turnesi gerçekleştirdi. Turne İstanbul, Ankara, İzmir, Eskişehir ve Bursa’yı içeriyordu. Turne bitiminde İstanbul’da Barışarock (3500 katılımcı) ve Rock the Nations festivallerinde (2500 katılımcı) yer alan grup aralık ayında İstanbul / Kazablankada Yunanistan’ın ünlü black metal grubu “Rotting Christ” ile aynı sahneyi paylaştı. Bu konserden sonra “Rock the Nations”dan gelen teklif üzerine grup menejerlik haklarını bu firmaya devretti.
“Moribund Oblivion” 1999 yılında “Unseen Despair of Secret Vishes” isimli parçasına bir klip çekti ve bu klip Türkiye’deki ilk black metal klibi oldu. Khanjar albümü için “Ruins of Kara-Shehr” isimli parçaya bir klip daha çekildi ve bu klipte TRT, Dream TV gibi kanallarda uzun süre gösterimde kaldı.
Bunların dışında Moribund Oblivion Dream TV’de katıldığı bir programda canlı bir performans sergiledi bu program Moribund Oblivion’u Türkiye’de TV’de canlı çalan ilk black metal grubu yaptı.

“Moribund Oblivion” 2005 yılı mayıs ayında daha önceden çalıştığı müzik şirketini değiştirdi ve 2. Yasal albümü “Machine Brain” için İstanbul’lu Atlantis Müzik şirketi ile anlaştı. Bu albümünde 2005 yılının Haziran ayı içerisinde çıkartılması planlanıyor. Dünyada daha çok İskandinavların tekelinde olan black metal müzigini “Turkish Black Metal” ibaresiyle ve modern sounduyla dünyaya tanıtmaya çalışıyor. Khanjar albümü ile yurtdışında da tanınan grup Kanada başta olmak üzere birçok ülkede ciddi bir hayran kitlesi oluşturdu. Bu nedenle yeni albümün Khanjar albümünde de olduğu gibi Kanada, Amerika, Japonya ve Balkanlarda satışa sunulması için çalışmalar sürüyor.

24.06.2005
kaynak

Bora Uslusoy

1972 yılında İstanbul'da doğdu. Orta okul ve liseyi Özel Tarhan Koleji'nde okudu. 1990 yılında İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi'ne girdi. Okulda tanıştığı Nev'in teşvikiyle gitar çalışmalarına ağırlık verdi. Kısa süre sonra öğrenci kahvelerinde gitar çalıp şarkı söylemeye başladı. 1993-1996 yıllarında ilk grubu Pandora ile Caravan, Hayal Kahvesi, Kemancı gibi klüplerde sahne aldı. Bu grupla MTV News'ta yer aldılar. 1995-1996 döneminde yayınlanan Hit Sound ve Soundmag dergilerinde editör olarak görev aldı ve 'gitar yazıları' yazdı.

1996'da Musicians' Institute London, Guitar Institute of Technology (GIT)'ye girmeye hak kazandı. Dünya çapında bir üne sahip bu müzik okulunda solo ve ritm gitar, armoni, şarkı yazarlığı ve benzeri konularında çalışmalar yaptı. Dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen 300 kadar müzik öğrencisi arasından Bernard Purdie Funkshop'a şarkı yazarı olarak seçildi. İkisini kendi yazdığı altı şarkının stüdyo kayıtlarında çaldı. GIT'den üstün başarı gösteren öğrencilere verilen 'Gold Award' ödülü alarak mezun oldu. Londra'da çeşitli gruplarla sahne çalışmaları yaptı.

Müzik hayatına, doğduğu topraklarda devam etmek için 1997'de İstanbul'a döndü. Yurtdışındaki müzik eğitimi için yarım bıraktığı İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi'nden 1998'de mezun oldu. Aynı yıl Guitar Club adını verdiği gitar okulunu kurdu. Günümüze kadar yaklaşık 600 gitar öğrencisi ile çalıştı. Bu öğrencilerden kimileri müzik dünyasının profesyonelleri arasındaki yerini alırken, kimileri de müzik alanında yurtiçinde ve yurtdışında akademik çalışmalar yapmaktadır. 1999-2000 döneminde çalıştırdığı Özel Darüşşafaka Lisesi okul orkestrası; KASDAV 3. İstanbul Liselerarası Müzik yarışmasında 30 okul arasından En İyi Beste, En İyi Orkestra, En İyi Yorum dallarının tümünde birincilik ödülü kazandı.

Eylül 1997'de İstanbul'a dönüşüyle birlikte sahne çalışmalarına tekrar başladı. Rock, blues, funk, pop gibi tarzlarda müzik yapan pek çok grupla İstanbul'da hemen hemen bütün gece klüplerinde sahne aldı. Bu çalışmalarda müzisyene yüklenen "eğlendirici" kimliğini kabullenmek istemeyen Bora Uslusoy 1999 yılının başlarında sadece kendi müziğini çalacağı bir grup kurmaya karar vererek çaldığı tüm cover gruplarından ayrıldı.

1998-2002 döneminde zamanının büyük çoğunluğu beste çalışmalarına ayıran Bora USLUSOY, özgün ve içten şarkı sözleri, modern ve sıra dışı armoniler ile al'a turca ezgileri harmanlayarak tamamen kendine özgü bir sound ortaya koymayı başardı. Bu anlayışla yazdığı şarkılarda gitaristliğinin yanı sıra solist ve şarkı yazarı kimliği ile öne çıkıyordu. "İster Misin?" adlı demo albümü müzik çevrelerinde beğeni topladı. 2003 yılında Bora Uslusoy Band adını verdiği grubuyla pek çok konser verdi. Bu konserlerde kendi parçalarının yanı sıra MFÖ, Fikret Kızılok, Bülent Ortaçgil gibi usta müzisyenlerin parçalarına getirdiği değişik yorumlarla dikkat çekti.

Beste çalışmalarının yanı sıra Guitar Club'ta gitar öğrencileri ile yaptığı derslerin bir sonucu olarak Şubat 2003'te ilk kitabı Progressive SOLO GİTAR METODU yayınlandı. Alıştırmalara ait kayıtların yer aldığı cd ile birlikte satılan bu ilk kitap gitar dünyasında büyük ilgi uyandırdı.

Bora Uslusoy Band, 2003'ün Haziran ayında başlayan albüm stüdyo çalışmaları nedeniyle canlı performanslarına ara verdi. Serdar Öztop'un prodüktörlüğünde yaklaşık altı ay süren kayıtlarda tüm enstrumanlar canlı çalındı ve grubun sahnede yakaladığı canlı sound aynen kayda aktarıldı. "Umutsuz Aşk" adlı ilk albüm Haziran 2004'te ÖZTOP Müzik etiketiyle müzik marketlerdeki yerini aldı. Albümdeki on parçanın tümünde söz, müzik ve düzenlemeler Bora Uslusoy ait.

Bora USLUSOY'un gitar eğitimi alanında yayınlanmış diğer kitapları şunlardır: 'Yeni Başlayanlar İçin Gitar Metodu', 'Solo Gitar İçin Diziler ve Arpejler', 'Bas Gitar Metodu' (Bas gitarist Savas YATMAZ ile birlikte). 2006'da faaliyete geçen Modern Müzik Akademisi'nin kurucularindandir.
kaynak

Serdar Öztop

1970 yılında İstanbul'da doğdum. Sırasıyla bitirdiğim okullar; Fatih Gazi İlkokulu, F.M.V.Ö. Işık Lisesi Orta Bölümü, İstanbul Atatürk Fen Lisesi, Boğaziçi Üniversitesi Elektronik Meslek Yüksekokulu, Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği.

Müziğe ilkokulda mandolin çalarak başladım. Lise yıllarında gitarla tanışmamla beraber, ciddi anlamdaki ilk müzik çalışmalarıma başlamış oldum. Okul grubuyla beraber çeşitli konserler verdik ve Milliyet Liselerarası Müzik Yarışmalarına katıldık. Üniversite yıllarında kurduğum ilk grubum Exon ile rock tarzındaki İngilizce sözlü bestelerimi seslendirmeye başlayarak, grubumla çeşitli illerde konserler verdim. Gülhane yarışmalarında iki dalda birincilik alan grubumuz, karışık bir kasette bir parçasını seslendirme şansını yakaladı. Daha sonra kurduğum Funk-Rock grubu BlueLine başarılı konserlerin ardından, elemanlarının askere ve yurtdışına gitmeleri nedeniyle dağıldı.

B.Ü. Elektronik M.Y.O.'dan mezun olduktan sonra, Stüdyo Spectrum'da tonmaisterlik yapmaya başladım. Burada stüdyo teknikleri konusunda kendimi geliştirme fırsatını bularak, çeşitli albümlerin yapımında görev almaya başladım. Bunun ilk örneklerinden biri, Murat Köseoğlu'nun "Yine Yağmurlar Yağıyor Duygularıma" adlı albümüdür. Bu sırada Türkçe sözlü rock grubu Kesmeşeker'e katıldım ve grubun "Aşk ve Para" albümünün kayıtlarını Boğaziçi Üniversitesi Ses Kayıt Stüdyosu'nda gerçekleştirdik. Albümden sonra gruptan ayrılarak uzun süre barlarda müzik yapacağım Indians grubunu kurdum. Devam etmekte olan stüdyo çalışmalarımı, bir ev stüdyosu kurarak, aranjör-prodüktör olarak sürdürmeye başladım. Bunun ilk ürünleri, Tanju Aşanel'in "Yolculuk" albümü ve Kaynak'ın "Carpe Diem" albümüdür. Bu sıralarda tanıştığım Haluk Levent'in iki albümüne gitarist olarak katıldıktan sonra, içinde kendi bestelerimin de bulunduğu "Arkadaş", "Mektup" ve "www.leyla.com" albümlerinin yapımını üstlendim. Bununla beraber Teoman, Murat Evgin, Rojin, Kutsal gibi sanatçıların albümlerinde de çalıştım.

2002 yılı Haziran ında Türkiye nin ilk enstrümantal rock albümü olan ilk solo albümüm Sükut u çıkarttım. Kısa bir sure sonra da tanınmış rock grubu Bulutsuzluk Özlemi ne katıldım. 2003 Ağustos unda ünlü gitar sitesi www.guitar9.com da undiscovered artist seçildim ve Sükut albümüm pek çok dünya ülkesinde ilgi gördü. Aynı yıl Bulutsuzluk Özlemi ile senfoni orkestrası eşliğinde açıkhava tiyatrosunda verdiğimiz konserin kayıtları Bulutsuzluk Senfoni adıyla piyasaya sürülürken, Bora Uslusoy ve Quartet Muartet in albümlerini şirketim Öztop Müzik ten yayımlayarak prodüktörlük çalışmalarıma ağırlık vermeye başladım. 2004 yılını çeşitli konser ve stüdyo çalışmaları ile geçirdikten sonra 2005 yılı başında 2. albümümü kaydetmek ve solo projelerime ağırlık vermek üzere Bulutsuzluk Özlemi nden ayrıldım.

Kayıtları tamamlanmış olan 2. albümüm "Mutluluğun Gözyaşları"nı 2005 Eylül ünde çıkartarak ülkemizde ve dünyada dinleyicilerle buluşmayı amaçlamaktayım.
kaynak

Bulutsuzluk Özlemi

1990'lardaki müzik çalışmaları ile Türkiye'de birçok ilke imza atan Bulutsuzluk Özlemi kendi türlerinin ilklerinden biri olma özelliğini taşıyor. Türkiye'de yaşanan pop patlaması öncesinde ülkenin müzik piyasasının içinde bulunduğu kısır döngüyü kıran pop-rock çalışmaları sırasında Bulutsuzluk Özlemi'nden söz etmeden geçilemez.

Bugüne kadar kaydettikleri albümler ve Türkiye'nin her yerinde verdiği sayısız konserlerle müzikseverlerin aklından hiç çıkmayacak bir yer edindi. Müziğine Batı kaynaklı rock melodi ve ritmlerine Anadolu'nun yüzlerce yıllık birikimini de katmayı başaran ve bu sayede büyük ilgi gören Bulutsuzluk Özlemi, Türkiye'de uzun süre tartışılan "Türkçe sözlü rock yapılır mı?" sorusuna yaptıkları müzikle cevap verdi.

Şarkı sözlerinde işledikleri sosyolojik, psikolojik, ekonomik ve politik konularda herkes kendinden bir şey bulabildi. Nejat Yavaşoğulları, Sina Koloğlu, Burak Güven, Deniz Demiröz ve Berke Özgümüş'den oluşan grup her zaman belli bir kalitenin üzerinde kalmayı başardı.


NEJAT YAVAŞOĞULLARI

Doğma büyüme Anadoluhisarlı olan Nejat Yavaşoğulları, müziğe ilkokulda mandolin çalarak başladı. Haydarpaşa Lisesi'nde okuyan Nejat burada gitarla tanıştı. Üniversite yıllarında çeşitli gruplarla müzik çalışmalarını sürdürdü. Müzik üzerinde yoğunlaşan Nejat Yavaşoğulları Antalya Altın Portakal Şarkı Yarışması'nda en iyi sarkı ödülüne layık görüldü. 1980'li yılların başında Ferhan Şensoy Ortaoyuncular'la tiyatro müziği çalışmaları yaptı. 1986'da Bulutsuzluk Özlemi'ni kurdu. Bulutsuzluk Özlemi ile Türkiye'de müzik adına birçok ilke imzasını attı.

Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık bölümünden mezun olan Nejat Yavaşoğulları halen restorasyon çalışmaları yapmaktadır. Müzisyen olarak Nejat, beste ve söz yazarlığının yanında grupta ritm gitar çalıp solistlik yapmakta. Bulutsuzluk Özlemi'nin liderliğini de üstlenen Nejat Yavaşoğulları, Türkiye'de birçok sanatçının yapamadıklarını başarmış, ileri görüşlü ve üretici bir sanatçı. Şarkı sözlerindeki özgürlük, toplumsal olaylar üzerindeki hassasiyetini müziğine yansıtması, müziğinde ticari amaç gütmemesi ve konserlerde seyirciyle adeta bütünleşmesi zaten Nejat Yavaşoğulları'nın gerçek kişiliğini ortaya koyuyor. Türk rock müziğinin gelişimini en fazla etkileyen müzisyenlerin başında Nejat Yavaşoğulları'nı saymak bütün müzik eleştirmenlerinin buluştukları ortak nokta olsa gerek.


SİNA KOLOĞLU

İstanbul doğumlu Sina Koloğlu müziğe dört-beş yaşlarında klasik piyano eğitimi alarak başladı. Galatasaray Lisesi mezunu olan Sina Koloğlu lise yıllarında tiyatro kolunda tiyatro müzikleri yaparak müzik hayatını sürdürdü. Liseler arası müzik yarışmalarında tiyatro müzikleri ile ödüller aldı. Bağımsız piyano konserleri verdi. Profesyonel olarak müziğe 1986 yılında Nejat Yavaşoğulları ile birlikte Bulutsuzluk Özlemi'nin kurulmasıyla başladı.

Gazi Üniversitesi Yönetim Bilimleri'nden mezun olan Sina on sene Cumhuriyet gazetesinde çalıştı. Her konuda muhabirlik yapan Sina son bes senedir Milliyet gazetesinde televizyon sayfasını hazırlamaktadır. Ayrıca Rating Canavarı köşesinde köşe yazarlığını sürdürmektedir. Grubun en eski elemanlarından olan Sina Koloğlu Bulutsuzluk Özlemi'ni bu günlere taşıyan isimlerin başında gelmektedir.


BURAK GÜVEN

Bulutsuzluk Özlemi'ne 2001 başında katılan, Ankara doğumlu ve 1988 ODTÜ Elektronik Mühendisliği mezunu olan Burak kendini bildi bileli rock müzikle içiçe. Hem aktif olarak çalan, hem de herşeyi dinlemeye çalışan ve bunu aslında Ankara Atatürk Anadolu Lisesi'ndeki okul yıllarında iyi müziğe verilen öneme bağlayan Burak, uzun süre yurt dışında da kaldığı için müziği kaynağından takip etmenin tadına vardığına ve bilinçli bir dinleyici olma yolunda önemli mesafeler katettiğime inanıyor. İlk dönemlerde gelişmeleri çeşitli yabancı dergilerden takip ederken, şu dönemde internet sayesinde dünyanın dört bir yanında olan biteni anında takip edebildiği için rock gündeminden ayrı kalmamanın huzuru içerisinde. Münih, Londra ve Boston'da çok çeşitli konserlere giden, ayrıca bu işin endüstrileşme ve pazara dönüşme sürecini de bizzat yaşayan Burak, 15 yıla yakın bir süredir aktif olarak müzisyenlik de yaptığı için (profesyonel müzisyenliğe bas gitarla başladı, ancak epeydir sahnede elektro-gitar da çalıyor) işin teknik yönünü de daima ön plana tutmakta. Londra'da 1 yıldan fazla bir süre müzisyenlik yaparak ordaki endüstriyi de tanıma imkanına sahip olmuş. Ama sadece yüksek teknik gerektiren müzikleri değil basit düşünülmüş eserleri de dinlemekten haz duyuyor. Yıllarca plak koleksiyonu yapan Burak, artık CD döneminde olsak da plaktan alınan o hazzın CD'lere aynen yansıtılmasının başarıldığını sanmıyor.

Askerliğin ardından 1991 yılında bir özel firmada AR-GE mühendisi olarak çalışan, 1999 yazında mühendislikten ayrılıp kendini sırf müziğe verden Burak, yeni başlayanlara gitar ve bas dersi vermenin yanı sıra halen Blues Express ve Mustafa Hadi Dedi gruplarında da düzenli olarak çalmakta. Ayrıca Ankara Polis Radyosu zamanlarından beri 15-20 yıla yaklaşan radyo tutkusunun sonucu olarak Radyo ODTÜ'de tüm bilgi birikimini pazar akşamları Rock Tarihi programı vasıtasıyla paylaşmaktan son derece mutlu.


DENİZ DEMİRÖZ

Adapazarı doğumlu olan Deniz Demiröz'ün sırasıyla mezun olduğu okullar; Akçakoca Yalı İlkokulu, Akçakoca Lisesi Orta Bölümü, Bolu Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi, Marmara Üniversitesi Müzik Öğretmenliği Bölümü.

1999-2000 yılları arasında Müjdat Gezen Sanat Merkezinde (MSM) Gitar Öğretmenliği yapmış, 2000-2004 yılları arasında da Hip-Hop Prova ve Davul Stüdyosu'nda gitar dersi vermiştir.

Müziğe ilkokul çağlarında başlamış, lisede piyano ve keman eğitimi almıştır. Üniversite yıllarında ana branş olarak klasik gitar eğitimini tamamlamıştır. Piyano, mandolin, blok flüt, şan derslerini de yardımcı ders olarak almıştır.

2000 yılından bu yana İstanbul barları ve gece klüplerinde birçok tanınmış sanatçı ile birlikte sahne almıştır.


BERKE ÖZGÜMÜŞ

Adapazarı'nda dogdu. 16 yasinda davul çalmaya basladi. 1994'te Istanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Bölümü'ne girdi. 96-99 yillari arasinda Pandora ve Iceberg, 98-05 yillari arasinda Acil Servis ve Mehmet Güreli ile Istanbul'daki çesitli gece klüplerinde çaldi. Su anda Bulutsuzluk Özlemi haricinde Bora Uslusoy ile birlikte caliyor. Ayrica Donovan Mixon, Serdar Öztop, Tahsin Ünüvar, Nezih Yesilnil, Imer Demirer, Önder Focan, Birol Agirbas, Raci Pismisoglu, Kent Mete, Yavuz Çetin, Demirhan Baylan, Kerim Çapli müzisyenlerle çalisti. Mehmet Güreli'nin "Odamda Yolculuk" ve Bora Uslusoy’un “Umutsuz Ask” albümlerinde davul çaldi. Alti sene devam ettigi Istanbul Üniversitesi Matematik Bölümü'nü birakip Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü'nü burslu olarak kazandi. Okuldaki çalismalarini halen Cengiz Baysal ve Can Kozlu ile sürdürmektedir.

kaynak

Whisky


Whisky 1980 yılında Kamil Özaydın tarafından kuruldu. Topluluğun amacı Türkiye'de eksikliği duyulan rock müzik kültürünü geniş kitlelere ulaştırmaktı. Tüm maddi ve manevi güçlüklere rağmen topluluk çalışmalarını aralıksız sürdürerek günümüze ulaştı. 1982 yılında TRT denetiminden geçen "Bak biz genciz" parçası ile ekranlardan geniş kitlelere ulaştı. 1986 yılında Türkiye'nin ilk Türkçe sözlü Babaanne adlı rock albümünü yayınladı.

Albüm adı Babaanne, Çıkış tarihi 1986, Yapımcı firma Piccatura Müzik. Parça isimleri: Babaanne, Yolculuk, Şans talih, Kendine hoşgeldin, Rock'n Roll'u bir dinle, Bak biz genciz, Arayış, Rüşvet, Hoşgörü.

Albümde çoğunlukla sosyal temalar ve kuşaklar arası çelişkiler işlendi. Tüm parçalar TRT denetim kurulundan onaylıdır. Bu albümle topluluk ilk büyük çıkışını gerçekleştirdi. Araya askerliklerin girmesiyle topluluk üç yıl kadar faaliyetlerine ara verdi. 1990 yılının başında ideal kadrosuyla yeniden çalışmalara başladı. İlk iş olarak Binnaz isimli parça stüdyoda kaydedilerek klip çekildi. Gerçek yanma sahneleri bu kliple birlikte sayısız TV programlarına konuk olundu. 1993 yılı başında ikinci albüm çalışmalarının sonuna gelirken topluluk kurucusu Kamil Özaydın'ı beyin kanaması sonucu kaybetti. Topluluk kısa bir aradan sonra yarım kalan kayıtlarını tamamlayıp 1994 yılında Kamil Özaydın anısına "Ateş Suyu" albümünü piyasaya çıkarttı.

Albüm adı Ateş Suyu, çıkış tarihi 1994, yapımcı firma Yüzdeyüz Müzik Ltd. Şti. Parça isimleri: Binnaz, Dön geri, Cadı, Cumartesi, Baharla Gelen, Sana Ağıt, Güneşli Yağmur, Yalnız Seninle.

Hard rock sound'unun korunduğu albüm genellikle aşk temalarını işliyordu. Albüm sonrası birçok ilde tanıtım konseri verildi. İkinci albümün hemen ardından üçüncüsünün çalışmaları başladı. Nihayet 1996 yılında "Güneşin Tahtı" adlı albüm piyasaya çıktı.

Albüm adı Güneşin Tahtı, çıkış tarihi 1996, yapımcı firma Mega Müzik. Parça adları: Yak bizi, Yabancılar, Mavi, Dünya, Ayna, Oysa,Köşe Başı Dramı, Anneler, Babalar, Çılgınlık Zamanı, O yıllar.

Albümdeki parçaların geneli felsefik temaları içermektedir. Dünya isimli parçada ise rock müzisyenlerinin çevreye olan duyarlılıklarının kanıtı gibidir. Bu albümde Yak bizi, Dünya ve Ayna isimli parçalara klip çekilmiştir. Topluluk şu anda dördüncü albüm çalışmalarını tamamlamış olup yine Türkiye'de ilk olacak Unplugged tarzındaki albümü çıkartmaya hazırlanıyor. Topluluk üyeleri müziğin yanısıra, müzik aletleri ticareti ve müzik eğitimi ile de uğraşmaktadır.


Grup 4 kişiden oluşmaktadır.

Serdar Çokluluslu (Vokal-Gitar)
Yaş:32 Açıköğretim Mezunu-İstanbul doğumlu
Arif Deniztoker (Gitar)
Yaş:26- İstanbul doğumlu
Ferhat Hasanoğlu (Bas Gitar)
Yaş:22 B.Ü. Endüstri Müh.- İstanbul doğumlu
Alpay Şalt (Davul) Yaş:28-Mimar Sinan Üniversitesi-Grafik Bölümü- İstanbul doğumlu

kaynak

Taylan Ayık


*Diken ülkemizin en önemli heavy metal gruplarından biriydi. Hepimiz çok üzüldük dağılmasına ama “keşke dağılsaydı, dağılmasaydı” demenin de bu saatten sonra pek de bir anlamı yok aslında. Diğer grup üyelerinin hakkını yememek gerekir ama benim için; Diken demek Taylan Ayık demektir. Nitekim bu tek kişilik “grup” yoluna artık kendi isminden oluşan yeni grubuyla devam ediyor…

Zamanında birçoğumuzun kulağına; gerek Taylan ile ilgili gerekse de Diken ile ilgili spekülasyonlar fısıldandı hatta ne fısıldanması resmen haykırıldı! Hep yanlış tanındı, tanıtıldı, hiç adil olmayan bir şekilde yargılandı rock müziğimizin “otoriteleri” (!) tarafından ve Diken yıllarında; grubun konseptinden dolayı yine aynı “otoriteler” (!) tarafından infaz edildi. Ama o susmayı tercih etti. Asla “pasif direniş” değildi yaptığı. O beyefendiliğine yakışacak bir şekilde; büyük bir sabır örneği göstererek sadece; yazılan, çizilenleri izledi. Yapılan haksızlıklara karşı asla boyun eğmedi. Arkadaşlarının gruptan ayrılmasıyla da tek başına sayılırdı artık Ama o PES ETMEDİ ve göğüsledi bütün yükü, tek başına!…

Ve sonuç olarak bu DEV ADAM; bu YENİLMEZ ÇOCUK; BOMBA gibi bir soundla ve TOKAT gibi sözleriyle tekrar karşımızda, hem de TABANCA gibi bir ekiple!...

Kendisini tanımaktan onur ve gurur duyduğum bu DEV ADAM ile ilgili her şeyi sevenleriyle paylaşmanın vakti geldi artık. Hepimizin hayatında vardır ya hani; tanıdıktan sonra vazgeçemediğimiz insanlar, her an aradığımız; işte benim için onlardan biri: TAYLAN AYIK. Buyuralım şimdi Taylan Ayık ile geçmişe doğru yolculuğa…

Taylan; İstanbul’da 1974 yılında dünyaya geldi, ilk – orta – lise ve üniversite eğitimini İstanbul’da tamamladı. Grafikerlik, resim öğretmenliği gibi ve bilemediğimiz daha nice meziyetleri vardır bu adamın…

Halk müziğimizle yakından ilgilenen ve bağlama da çalan Taylan heavy metali kendisine sevdirecek olan Accept’ in Metal Heart parçası ile 1987 yılında tanıştı. Ve devam da etti dinlemeye bu müziği. 1992 yılında yayınlanan Mavi Sakal’ın Çektir Git albümünü dinlemesiyle de “Heavy Metalci Taylan” a dönüşmek için gereken bütün taşlar yerine oturmuştu. Artık heavy metal çalmak ve söylemek istiyordu. O ateş insanın içine düşmeye görsün işte böyle .:

“…1992 yılında hızlı bir Slayer fanıyken bir anda glam hard rock ve heavy metal türevlerine kaydığımı hissettim. Mavi Sakal’ın “Çektir Git” albümü bana bu işin Türkçe’de de çok güzel bir şekilde yapılabileceği fikrini vermişti. Guns’n Roses’ın rock’n roll riflerini Türkçe sözlere uyarlamaya çalışıyordum. Kendi kendime denemeler yapardım. O ayna karşısında mikrofonla hayaller kurma olayı bende gerçekleşti. Takardım, bizim yerli albümleri, kesmeşeker, mavi sakal, whisky, geçerdim aynanın karşısına kendi tarzımla söylemeye çalışırdım…”

*Sonrası malum; Türkçe Sözlü Heavy Metal Müzikte Bir Efsane: DİKEN!

*Eylül 1992 tarihinde Diken resmen kuruldu. İlk kadrosuyla bir efsane başlamış oldu; Taylan’ ın dışında gitarda Vedat ve davulda Avni ile birlikte ve bu efsane ilk konserini de İzmit’te verir, gelen tepkiler iyidir. Seyirciyi sarmıştır hemen Taylan’ ın yüreğinde kopan bu fırtınalar. Genelde yeni kurulan gruplar hep yaşarlar bu sendromu maalesef: eleman değişikliği. İlk kadrodan sonra birkaç kez kadro değişir; devam edecektir aslında bu sirkülasyon.

"Grubun ismi konusunda anlaşma sağlamıştık. Aslında ben önceleri “Falçata” olsun diyordum ama sonra “DİKEN” olarak kaldı. İlk dönemlerimizde gerçekten son derece amatördük. Çok komik şarkılar yapıyorduk. Thrash ve hardcore arası riffler Vedat sayesinde grubun müziğine dahil olmuştu. İlk dönemlerimizde Diken bir thrash grubuydu diyebiliriz…”

*Fakat önemli bir dönüm noktası; 1995 yılında FATİH BALCI katılır sonra Diken’e. Zaman akar, gider arayışlar sonlanmaya başlar, sound oturur ve daha 20’li yaşların başlarında olan bu pırıl pırıl müzisyenler amatörlük sürecini tamamlamak üzeredir, 1996 senesinde. Ev kayıtları yapılır, provalar alınır ve süreç başlar:

“…O yıllar benim için çok zor geçiyordu. Okulu yeni bitirmiştim. İş ve gelecek kaygısı her gençte olduğu gibi beni de sarmıştı. Bir inşaatta boya işine girdik iki arkadaşla. Buradan aldığım parayla “HEDEF BÜYÜK” ün demolarını yaptım. Fatih o zamanlar Konya’da okuyordu. Grup yoktu. Bir türlü istediğimiz adamları bulamıyorduk. Gerçekten de çok gri yıllardı. Askerliği 1 sene tecil etmek zorunda kalmıştım…”


*Ve zafer… Uzun yıllar boyunca harcanan emeğin karşılığı; Zihni Müzik etiketiyle raflarda yerini bulur: HEDEF BÜYÜK! Bu büyük hedefi hayata geçirmede müzik dünyamızın önemli adamları; ÇAĞLAN TEKİL ve -sevgili büyüğüm- NACİ KESENER’ in de katkıları azımsanamayacak kadar çoktur. Diken artık albümlü hatta klipli bir heavy metal grubudur ve bu sadece grup için değil benim gibi yüzlerce belki de binlerce heavy metal dinleyicisi için de elde edilmiş bir KAZANIMDIR. Tıpkı Taylan gibi; gerek dönem olarak gerekse de konsept olarak hala o yılların özlemi çekenler vardır elbette:


“…1998 benim için çok önemli bir yıldı. Çok güzel işler ve gruplar vardı o dönemde. Bir daha asla öyle bir atmosfer olmayacak…”

*Taylan muhtelif nedenlerden ötürü 1999 yılının son günlerinde gruptan ayrılma kararı alır ve grup yoluna Taylan olmadan devam eder. Hedef Büyük kadar ses getirdiği söylenemese de “Düşlerim Ölümsüzdür” EP’ si yayınlanır ve bu ayrılık kararıyla ilgili çok nadir –belki de hiç– konuşmayan Taylan’ın dudaklarından şu kelimeler dökülür:

“…Gerçekten 99 büyük acıların olduğu bir yıldı. Deprem ve ardından gelen satanist krizi bizi bitirdi. Ben arayışları tükenmeyen bir insanım. Asla vazgeçme diyen ama üzülerek ve istemeyerek vazgeçen ben o yıl yenildiğimi kabul ettim. Ara vermeli başka arayışlara, başka nefeslere ve bedenlere bürünmeliydim. Bu benim doğamda var. Birçok hayranım bana çok kızdı. Ama ülkemizin şartları çok ağır gerçekten. Evlendim. Kendime ait bir düzen kurdum ve uzun bir süre kendimi dinledim. Ay Batarken’ e kadar…”


*2003 senesinde “heavy metal müzisyenliğinin” ve grafikerliğin,tasarımcılığın yanında bir de resim öğretmeni vasfı yazılmıştır; Taylan Ayık’ın karnesine. Taylan’ ın bu yeni vizyonu; Diken’in ilk yıllarındakinden çok farklılaşmıştır. Akan giden her saniye Taylan’ ın hayatında da önemli değişiklikler yaratmıştır. Fakat Taylan için “artışı” gösteren bu yaşam grafiği grup için -ne yazık ki- “düşüşü” göstermiştir. Nihayetinde grubun dağılış süreci başlamıştır:

“…Bitti diyordum artık. Evet, bir grubun elemanları üç ay birbirlerinden ayrı kalır mı diyordum. Dördümüz de ayrı mekanların, fikirlerin dünyaların insanıydık. Olmadı. Eşyanın tabiatı gereği. Ben değiştim, hem de çok değiştim. Hayat beni sürekli savurdu farklı arayışlara. Eski düşüncelerimi sorgulama imkanı buldum. Akılcı düşünceyle tanışıp, yönümü ona göre çizmeye karar verdim. Bence insanın arayışı bitmez. İnsan ömrü hep bir şeyler aramakla geçiyor. Biz müzisyenler, sürekli aramalıyız, yılmadan sürekli yeni şeyler bulmalıyız. Ama özü yitirmeden. O öz de samimi olmak...”

*Sonuç olarak grubun dağıldığı haberi; diğer elemanların yaptığı o talihsiz açıklamalarla resmiyet kazanmış oldu…Artık sadece bir yol var: TEK BAŞINA YÜRÜNECEK… Sürekli üretim halinde olan bu YENİLMEZ ÇOCUK; solo projesinin prodüksiyonu için SERDAR ÖZTOP ile anlaştı. Taylan ile olan tanışıklığım da bu vesileyle gerçekleşir aslında.

“…Serdar Öztop’ la tanışmamız, Diken’in bir Bursa konserinde olmuştu. Gerçekten Türk Rock piyasasının oluşmasında çok önemli bir temel teşkil eden Serdar Öztop, ülkemizin yetiştirdiği en iyi müzisyenlerden. Bence o çok yaratıcı ve çok üretken bir insan. O kadar soğukkanlı ki, olaylar karşısında çok akılcı hareket ediyor ve gerçekten başarılı bir isim. Bu albümde onunla çalışmış olmak benim için büyük bir zevk...”

Ve son: Evinde hazırladığı demo kayıtla geçtiğimiz mart ayında ÖZTOP MÜZİK stüdyosuna gelen Taylan ile; kayıtlar kısa bir süre içersinde tamamlandı. Bütün ritm, akustik gitarları kendisi çaldı. Serdar Öztop bir parçada ve MEHMET HAKAN ÖZHENDEKÇİ de albümdeki diğer solo gitarları çaldı. Davullarda eski Frekans ve climb davulcusu İLKER ÖZGÖK yer alırken, bas gitarları da genç yetenek DERMAN KARADEMİR çaldı. Stüdyo aşamamız çok eğlenceli ve sorunsuz geçti.

“…Bu albümde, yine kendimi ve düşlediklerimi anlattım. Bu sesi heavy metal sevenlere ulaştırmamda bana en önemli desteği veren sevgili dostlarım, Naci Kesener, Çağlan Tekil, Özgür Ögöz, teknik ve ekipman anlamında verdikleri destekle Burock Müzik'ten sevgili Burak Eren ve Alparslan Gerek, stüdyo kahramanları Yaren Karahasan ve bu yazıyı hazırlayan sevgili Gökhan Bakın, ayrıca yine teknik desteğiyle sevgili Burak Pus'a sonsuz teşekkürler…”

Gökhan Bakın

kaynak

Mavi Sakal

Mavi Sakal 1979 senesinde Tarsus Amerikan Lisesi'nde öğrenci olan Murat Tümer (Davul), Kaan Altan (Gitar), Tibet Ağırtan (Gitar, Vokal) tarafından kuruldu.

1984 yılında grup elemanları üniversite eğitimlerine devam etmek için İstanbul'a gelerek müzik çalışmalarını sürdürdüler.

1984 - 1992 seneleri arasında Türkiye çapında birçok solo konser düzenleyen grup aynı zamanda uluslararası Çeşme ve Antalya festivallerinde de konserler verdi.

Mavi Sakal "Çektir Git" adını verdiği ilk kasetini 1992 yılında piyasaya çıkarttı. Albüm grup üyeleri tarafından Boğaziçi Üniversitesi Stüdyolarında kayıt edilmişti. Mavi Sakal ilk albümleri ile hayran kitlesi toplamayı başardı. Bunun üzerine 6 ay sonra stüdyo'ya giren Mavi Sakal 1993 Şubat ayında "Mavi Sakal 2" yi piyasaya sürdü. Albümün açılış parçası "ŞAŞKIN" çok kısa sürede tüm radyo ve televizyonlarda boy göstermeye ve listeleri zorlamaya başladı. Bunun üzerine plak şirketleri "Mavi Sakal 2" yi CD olarak piyasaya sürdü. Bu yayımlanan ilk Türk Rock CD'si oluyordu. Grup 1993 Nisan - Mayıs aylarında 35 konserlik bir Türkiye turnesi gerçekleştirerek 116.000 izleyiciye ulaştı. Aynı zamanda albümün hit parçası "Çektir Git" tüm radyolarda ençok istek alan parçaların arasına girerek grubu listelerde üst sıralara çıkartıyordu.

1993 yılının Aralık ayında Mavi Sakal bir açıklama yaparak solistleri Tibet AĞIRTAN'ın gruptan ayrıldığını ve müzik çalışmalarına tek başına devam edeceğini açıklıyordu.

Uzun bir sessizlik döneminden sonra Mavi Sakal davulda Murat Tümer, gitarda Kaan ALTAN birlikteliğine 1996 Ekim ayında vokalde Genç Osman YAVAŞ, bas gitarda Andy WAND'un katılımı ile yeni bir şekil verdi. Grup elemanları 8 aylık provalar sonucunda Temmuz ve Ağustos aylarında stüdyo'ya girerek "Mavi Sakal 97/ İki Yol" adını verdikleri üçüncü albümlerini hazırladılar.

Albümün yapımını Tümer & Tümer üstlenerek dünya standartlarında bir yapım ortaya çıkartmayı amaçladı. Kayıtlar Finlandiya'da Finnvox Stüdyoları ile Londra'da Batman, 007 Goldeneye, Evita, The Saint ve Les Miserables gibi dünyaca ünlü film müziklerinin kayıt edildiği CTS stüdyolarında gerçekleştirildi.

Mavi Sakal "Mavi Sakal 97/ İki Yol" adını verdiği albümünde Status Quo, Moody Blues, Jose Feliciano ve Brian Johnson (AC/DC) gibi dünyaca ünlü sanatçılara sayısız platin ve altın plak kazandırmış, üç Grammy sahibi bir prodüktörle, Pip Williams ile çalıştı. Aynı zamanda ikinci prodüktör, Waltari ve Staratovarius gibi önemli heavy metal toplulukları ile altın plaklar kazanmış Mikko Karmila albümde 5 şarkının prodüktörlüğünü ve ses mühendisliğini üstlendi.

Gruba Hammond Org'da Finli sanatçı Pate Kivinen ve kontrbas'da bir başka Finli Juho Martikainen eşlik etti. Aynı zamanda albümün üç parçasına Moody Blues topluluğunun piyanisti Bias Boshell katkıda bulundu. Grubun eski solisti Tibet Ağırtan albümde geri vokallerde Mavi Sakal'a destek verdi.

Mavi Sakal 97/ İki Yol'da ayrıca senfonik parçalarda Londra Senfoni, Londra Filarmoni ve ST.Martin In The Fields orkestralarından seçilen 40 müzisyenden oluşan London Session Orchestra gruba eşlik etti. Senfonik parçaların orkestrasyonu Pip Williams tarafından yazılırken, orkestra organizasyonu yine konunun uzmanı Isobel Griffiths tarafından yapıldı. Büyük orkestranın şefliğini Gavyn Wright yaparken James Shearman yönetti. Senfoni kayıtları Jamess Collins tarafından gerçekleştirilerek mixler İngiltere'de Chapel Studios'da yapıldı.

Mavi Sakal 13-14 Aralık 1997 tarihlerinde STATUS QUO grubunun davetlisi olarak Londra WEMBLEY ARENA'da iki konser verdi.

Mavi Sakal albümle aynı adı taşıyan İki Yol adlı parçanın klibini Amerika'lı genç yönetmen Charles Richards ile 15 - 18 Ekim tarihleri arasında çekerek Kasım ayında düzenlenecek ve grubun uluslararası projelerinin açıklanacağı basın toplantısı ile müzikseverleriyle buluştu.

Grup 1998 senesinde Doritos sponsorluğunda ‘Kan Kokusu’ adını verdikleri albümlerinin Türkiye turnesine çıkarak 32 ilde konserler verdi.

Mavi Sakal 1999 senesinden beri birkez daha sessizliğe gömülmüştü. Ta ki yeni single'ları "Son... Ki... 5... 10.."a kadar...
http://www.mavisakal.com/

Murat İlkan

1971'de İzmir KARŞIYAKA'da doğdu.

ŞEFİK ŞEKEROĞLU, ADNAN POLGE, BELKIS ARAN ve AYŞEGÜL SABUNCU'dan özel şan dersleri aldı. Klasik Batı Müziği ve Klasik Türk Müziği korolarında yer aldı, konserler verdi.

1987'de AYKAN İLKAN ile birlikte Progressive Metal grubu SAWDUST'ı kurdu. Toplulukla konserler verdi.

TRT Altın Anten ve Kuşadası Altın Güvercin yarışmalarında dereceler aldı.

CHEROKEE adlı grupla dört yıl çeşitli klüplerde çalıştı.

1995'te PENTAGRAM'a katıldı. Grubun: "ANATOLIA" (1997), "POPÇULAR DIŞARI"(LIVE)-(1998), "UNSPOKEN" (2001) ve "BİR" (2002) Albümlerini seslendirdi.

2004 yılında Konuk Sanatçı olarak CEM KÖKSAL'ın "Set Me Free!!!" albümünü seslendirdi.

Halen PENTAGRAM grubunun solistliğini yapmaktadır.

Diskografi

Pentagram ANATOLIA [1997]
Pentagram POPÇULAR DIŞARI [1998]
Mezarkabul UNSPOKEN [2001]
Pentagram BİR [2002]
Cem Köksal SET ME FREE! [2004]

Cem Köksal Biyografi


Cem Köksal 3.7.1976’da İstanbul’da doğdu. Müziğe ilkokul çağında mandolin çalarak başladı. Çocukluğu anne ve babasının da etkisiyle 60’ların müziklerini dinleyerek geçen Cem’in mandolinden gitara geçişi 1987 yılına rastlar.

1991-1992 yıllarında Derya Yener’den aldığı teorik müzik dersleri müzikal gelişiminde önemli rol oynar. Bu sıralarda arkadaşlarıyla İstanbul Kadıköy’de bir bodrum katında müzik çalışmalarına devam etmekte, aynı zamanda okumakta olduğu Alman Lisesi’nde müzikal faaliyetlere katılmaktadır. Günün popüler rock grupları her ne kadar ilgisini çekse de bir süre sonra değişiklik arayışına girer ve büyük ölçüde Johann Sebastian Bach’ın “Air” inin etkisi ile müzikal görüşü ve üretkenliği farklı bir yönde gelişir. Artık klasik müzik Cem Köksal’ın hayatında önemli bir yer tutmaktadır. Tercihlerini hep tonal modlardan yana kullanmaktadır ve Johann Sebastian Bach onun en büyük kahramanlarından biri olmuştur. Tam bu dönemde aldığı bir albüm müzikal görüşünü yeni bir senteze yönlendirir. Bu Yngwie J. Malmsteen’in “Odyssey” idir. Klasik müzik öğelerinin modern müzikle ölçülü bir şekilde harmanlanması, gitarın son limitlerinde kullanılması ve şarkıların akıp giden binlerce notaya ve çok kuvvetli sounda rağmen oldukça melodik olması onu derinden etkiler.

Çalışmalarını gitar tekniğinde mükemmelleşmeye yönlendiren Cem Köksal, standart tekniklerde olduğu kadar alternatif tekniklerde de (Sweep Picking gibi) şaşırtıcı gitar yeteneğini sergilemeye başlar. Gitarın anatomisine merak salan Cem Köksal aylarca süren bir çalışmanın sonunda tümüyle kendi dizaynı olan (Shark) bir gitar yaratır (Kaynaklar: Make Your Own Electric Guitar by Melvyn Hiscock, Building Electric Guitars by Martin Koch). Müzikal olgunluğa eriştiğini hissettiğinde ilk albümünü üretmek için çalışmaya başlar. Beste ve düzenlemeleri yapmak, sözleri yazmak dışında albümü kendi kaydetmek istemekteydi. Bu tek kişinin altından kalkması zor gözüken bir yük olmakla beraber Cem Köksal’a göre istediği ürünü elde etmenin en iyi yoluydu. Çalışmalarına yine okuyarak başlar. İki yıl boyunca bulduğu kaynaklarla kendini eğitir. Stüdyo şemalarını çizer, kendine uygun ekipmanları tespit eder ve 2002 yılında kendine ait Stüdyo 29’u kurar. 2003 yılının Nisan ayında Sanat ve Marka ekibinin düzenlediği bir organizasyon olan Yngwie Malmsteen İstanbul ve Ankara konserleri vasıtası ile Yngwie Malmsteen ile tanışma fırsatı bulur ve albüm ile ilgili görüşlerini paylaşır. 2003 yılı içinde kayıtları tamamlanan albüm, “Set me Free!!” adını aldı ve müzik severlerin beğenisine sunuldu.

kaynak

Cenk Ünnü Röportajı




Uzun zamandır, sevdiğimiz ve saygı duyduğumuz müzik emekçileri ile yapacağımız söyleşilere, sitemizde yer vermeyi istiyorduk. Bu amaçla, Türk rock müziğinin en köklü gruplarından biri olan Pentagram'ın davulcusu Cenk Ünnü'ye Beşiktaş Sinanpaşa Pasajındaki Rock Mabedi Pena Müzikevi'nde konuk olduk.
Cenk Ünnü, Tamamböceği ve Korsan self-albümlerini rock dinleyicisi ile buluşturma kararı aldığımızda, Zardanadam’ın en büyük destekçileriden biriydi. Sahnede her zaman hayranlıkla izlediğimiz Cenk Abi’mizle ile hem demlendik, hem de rock üzerine dertleştik, söyleştik... Müziğe ilk başladığı yıllardan, Pentagram'a; konserlerden, Türkiye'de müzisyen olmanın zorluklarına kadar birçok konu üzerine sohbet ettik. Müzisyenliği kadar, renkli kişiliği ve yardımseverliğiyle, genç müzisyenlerin büyük saygısını kazanmış olan Cenk Ünnü ile yaptığımız bu keyifli sohbeti sizlerle paylaşmak isteriz.


Pentagram kaç yılında kuruldu?
1984-85 yıllarında, ancak Pentagram ismini 1987’de aldı.

İlk kadroda kimler vardı? Şimdi nerede bu insanlar?

Pentagram olmadan önce Hakan ve benim dışında Kaan adında bir de basçımız vardı. 15-16 sene önce evlenip Kanada’ya yerleşmişti. Şimdi ne yaptığını ben de çok merak ediyorum.

Müziğe ilk başladığınızda hayalleriniz neydi?

Tabii ki konserler vermek, aynı kafada arkadaşlarla buluşmak ve kaset çıkarmak.

İlk davula oturduğunda neler düşünmüştün? Bir enstrümanı çalabileceğine kanaat getirmek için insan hangi eşikleri aşmalı, neler yapmalı, ne zaman pes etmeli?
İlk başta ben gitar çalıyordum, Hakan da davuldaydı. Davulun nasıl çalındığı hakkında pek bir fikrim yoktu. Televizyondan gördüğüm kadarıyla çalmaya çalıştım. Çok komik, kroskes yerine bas tomtoma vurup, ritmi trampetle birleştiriyordum. Sonra önümde sallanan kros pedalının da bir işlevi olabileceğini düşündüm (gülüyor).

Sence bir grubu iyi bir grup yapan özellikler nelerdir?

Grup elemanları arasında dostluk bağının kuvvetli olması, ortaya koydukları müzikten bütün üyelerin zevk alması, bol bol çalışmak, prova yapmak ve gruba zaman ayırabilmek.

Sadece müzikle hayatını kazanabiliyor olmak ister miydin?
Tabii ki evet ama sonuçta maddi getirisi yüksek bir tarz değil benim ilgilendiğim. Yaptığım, ürettiğim, üstünde çalıştığım müziğimin bana yeterli maddi kazanç getiriyor olması beni müziğe daha çok kanalize eder ve tüm enerjimi ona vermemi sağlar, daha çok üretmeme neden olurdu.

Uzun yıllar boyunca Türkiye’de rock müzik dinleyicisinin nasıl olduğunu izleme imkanı buldun? Neler değişti? İyiye ya da kötüye giden şeyler neydi?

Açıkçası konseri konser yapan seyircidir. Katılımın, doluluk oranının iyi olduğu bir konser salonunda çalmak insana büyük zevk verir. İlk albümümüzün çıktığı 1990 yılında verdiğimiz ilk konserde seyircinin parçalara bizimle beraber eşlik etmesi hayatımda unutamayacağım anlardandır. Bence biz seyirci konusunda oldukça şanslıydık. Seyircimiz bizi hep destekledi ve hiç yalnız bırakmadı.

Bir insan bu ülkede sence niçin müzik yapar?

Eğer sorudaki müzik tarzı rock ve metal türevleri ise sanırım para kazanmak için değil, tabii rock yaptığını iddia eden bazı grupları hariç tutuyorum.

Çocuğunun ilerde müzisyen olmasını ister miydin? Neden?
İsterdim ama sadece müzikten para kazanmasını istemezdim. Türkiye’de müzikten para kazanıyorsan popüler müzik yapıyorsun demektir. Açıkçası popüler müzik en azından günümüzde bana samimi gelmiyor.

Konuyu biraz değiştirelim. Başlarda sen de gitarist olmak istiyormuşsun. Bir gitarist olsan kim gibi çalmak isterdin?
Zakk Wylde gibi özgür, Marty Friedman gibi yaratıcı, Glenn Tipton gibi grup müziği ile uyumlu, Steve Vai gibi başka dünyadan gelmiş gibi çalan, Jimi Hendrix gibi yürekten ve Ritchie Blackmore gibi etkileyici bir gitarist olmak isterdim.

En baba içki nedir? Neden?

On yıldan fazla bir süredir bu soruya vereceğim cevap rakıdır. Ondan önce pek fazla rakı içmezdim. Herhalde o zaman da votka derdim. Ama şimdi benim için içkilerin babası rakı, çocukları da, öncesinde ve sonrasında cila niyetine içilen biralardır.

Borges bir kitabında, iyi bir yazar olmanın zor olduğundan, iyi bir okuyucu olmanın ise bundan çok çok daha zor olduğundan bahseder. Bunca yıllık müzik kariyerini düşündüğünde kendini iyi bir dinleyici olarak mı yoksa bir müzisyen olarak mı nitelendirirdin?
Müzisyen olmak için iyi bir dinleyici de olmak gerekir. Ama dinleyici olmak için müzisyen olmak şart değildir.

Uzun yıllar boyunca speed-thrash metal gibi kitleler tarafından benimsenmesi zor bir türde müzik yapmayı sürdürdünüz. Buna rağmen bu kadar sevilmenizi, bu kadar çok saygı görmenizi neye bağlıyorsun?
It’s magic!

Geriye doğru baktığında müzik kariyerinde kendinizle en çok gurur duyduğun an neydi?
Tüm zorluklara, imkansızlıklara, maddi yetersizliklere, zamansızlığa rağmen müzik yapmayan devam etmek.

Sence Türk müzik dinleyicisi tarafından yeterince keşfedilmemiş ancak ilgiyi hak eden büyük gruplar var mı?
Hem de o kadar çok ki. Medyada televizyonlarda ismi hiç duyulmayan halbuki çok iyi çalan bir çok grup var. Bu arada tam tersi de söz konusu. Gerekenden fazla ilgi görenler de var.

Rock müziğin patladığı ileri sürülen 2005 yılında ironik bir şekilde Pentagram, Mavi Sakal ve Kurban gibi ‘Türk Rock’ın sağlam kaleleri üzerinde kara bulutlar dolaştı. Galiba Kurban'ı kaybettik. Sizi gerçekten sevenlerin ne kadar sabırlı olduğunu biliyoruz. Pentagram için, kara bulutların biraz da olsa dağıldığını söyleyebilir miyiz?
Tam olarak dağıldığımız söylenemez. Ancak bir albüm hazırlayıp, konserler verecek şartların oluşmaması neticesinde bir süre ayrı kaldık.

Birini metalci yapmak, onun kanına girmek isteseydin, ona hangi 3 parçayı dinletirdin?
Judas Priest’ten Breaking the Law, AC/DC’den Back in Black ve Iron Maiden’dan Hollowed be The Name.

Fenerbahçenin şampiyonlar ligini almasını mı, Pentagram’ın Monster of Rock’ta headliner olmasını mı yoksa oğlunun Steve Vai’den daha büyük bir gitarist mi olmasını tercih ederdin?

Oğlumun iyi bir gitarist olmasını çok isterdim ancak seçimi kendisi yapmalı. Monsters of Rock’ta Headliner olabilmek de en büyük düşlerimden biri. Ama artık böyle bir festival yok. Bu durumda, Fener’in şampiyonlar ligini alması gayet cazip bir teklif gibi göründü bana.

Son soru: Ölmeden önce sana bir şans verilse, şöyle adam akıllı bir rakı sofrası kurulsa ve sana gelmiş geçmiş tüm insanlardan kimlerle bu sofraya oturmak isterdin diye sorulsa, kimleri seçerdin?

Atatürk, Neyzen Tevfik, Orhan Veli ve Motor Lemmy.

….Ağzına sağlık.

kaynak

Rock Üzerine

Rock müzik, doğuşundan bu yana, bazen yavaş bazen hızlı tırmanışlarla dünyada ve Türkiye de kendine bir yer edindi ve bu son senelerde de çokça konuşulan tartışılan, popüler kültürün çokça yararlandığı bir meta haline geldi. Çoğunuzun fark edeceği üzere bir kaç senedir yoğunlaşan ve pazarlaması sıkı yapılan festivaller, başta seksenler sonrası teenager gençliği olmak üzere büyük bir kesimi kendine çekti. Öncelikle rock nedir onu ele alalım ve belirteyim ki henüz daha yabancı menşeiden kurtulamamış bu müzik türünün kavramları olarak rock ve rocker kelimelerini kullanacağız yazımızda..(rockçı kelimesi yarı İngilizce Türkçe bir ucube gibi duruyor ve tdk sözlüğünde rock veya rak kelimesi yok)


Bize Göre Rock Müzik Nedir?

Herhalde rock denildiğinde çoğunuzun aklına gelebilecek kavramlar sert duruş , muhaliflik , agresif ve radikal görünen gençler , davullar, gitarlar, çığlık atan-böğüren simsiyah giyinen insanlar olacaktır. Fakat bunların kaçı gerçekten rock müziğe aittir ya da günümüz rockerları hangilerine sahiptir bunların tartışılır. Şurası kesin ki bu saydığım kavramların imaj kısmı bir hayli yerleşmiş durumda. Çünkü artık siyah giyinenler rocker , iki gitar çalıp bir çığlık atan agresif-muhalif vs.. müzisyen hesabına sayılıyor. Peki bize göre rock nedir bakalım..

Yakıştırılan sıfatlar bir kenara bırakıldığında, temelde rock müzik çabuk ve kolaylıkla icra edilebilen, açık sözlü ve genelde derdini sert tonlarda anlatan, yoğunlukla grup müziği olarak devam eden bir türdür. Asıl mesele ise bu çerçevenin içini ne ile doldurduğunuzdur. Bu müziğe yabancı insanlar, rockerları dikbaşlı, patavatsız yer yer edepsiz insanlar olarak görmektedirler, ki doğrudur. Çünkü rock müziğin çıkışı-doğuşu aslında dünyanın getirdiklerini kabul etmeme, yüzyıllardır topluma dayatılan normlar ve küreselleşmeyle beraber artık dünyanın her yerinde etkisini gösteren sömürüye tepki olarak başlamıştır. Bizim kabul ettiğimiz ve rock müziğin ruhu olduğuna inandığımız duruş budur. Fakat piyasa ya baktığınızda bunları savunan insanların nadir olduğunu görebilirsiniz. Zaten rock müzik başlangıcından bu yana çok kolay kirletilebilen bir kavram olmuştur. Örnek vermek gerekirse, rock müziğin belki de en çok takipçisi bulunan türü olan metal müziği icra eden insanın, o tınılara sahip şarkıları çalar-söyler-dinlerken bağırmak çağırmak istediği bir şeyler olduğu, bir şeylere muhalif olduğunu düşünebilirsiniz. Fakat gelin görün ki yine bu rock türevi, içinde en saçmasapanlıklara da yer veren bir türdür. İsmi lazım değil, bazı dönemlerde bu türlerde üretilen müzik resmen şu anki dumtıs popçuları ndan çok farklı şeyler anlatmıyordu ve felsefenin zırnığını bile bulamazdınız bunlarda. Herkes felsefe yapmalıdır, herkes bir şeyler anlatmak zorundadır dayatması değil bu, zaten müziğin geneli hayatı yansıtmıyorsa samimi değildir. Son dönemlerdeki isyankar ların isyanı da böyle üfürükten insanlardır. Yani bu dünyada bir isyanı olmayan insanın nasıl yaşadığı tabi ki merak konusudur. Sonuçta hayatını hazır yiyici olarak geçiren ve elle tutulur hiçbir şey yaratmamış, hayat kavgasına bulaşmamış bir insan neden isyan etsin ki?... Tabi ki etmez.. Ama dünyada baskı, adaletsizlik, zulüm, yolsuzluk, savaş olmayan yer olmadığına göre dünyanın her yeri insanın isyanı için hazırdır. Tabi orada kaymağı yiyen değilse... Hani arada duyarsanız bir rock grubu protest müzik yapıyor falan diye, bilin ki onların isyanı büyük ihtimalle ya parasından, yatından, katından vermeyen babalarınadır, ya da çok afedersiniz kendilerine yanaşmayan kızlaradır.

Bizce rock ın mesajı budur. Bunun ötesinde rock müziği kişilikli ve kaliteli yapan herkesin bizim başımızın üstünde yeri vardır. Şimdi gelelim rock Türkiye de ne alemde..


Türkiye'de Rock Müzik

Dünya genelinde senelerdir yavaş yavaş yayılmakta olan rock müziğin Türkiye'de yükselişi daha ani/hızlı olmuştur. Sebep, son yıllarda yurt dışındaki rock müzik dinleyicilerinin konser ve festivallere doymuş olması ve büyük gruplar görmeye hasret, kaliteli müziğe aç olan ülkemiz gençlerine rock aşılamak için yapılan harcamalardır.

Talep gören grup sayısı artmış, grupları getirmek için gereken masraflar azalmış ve rock için daha çok mali girişimlerde bulunulmuştur. Böylelikle rock akımı ülkemizde daha fazla yer bulmuştur kendine. Rock müzik, Türkiye'de (ayrıca dünya genelinde) aslen bir piyasa meselesi olarak öne sürülmüştür. Misal ki, Mtv olarak bildiğiniz, müziğin ve müzik dinleyicisinin yozlaştırılmasının baş kahramanı olan kuruluş, gençler için daha çok, daha niteliksiz ve daha çok sayıda grubu, tabiri caizse "şişirerek" piyasaya sürmüştür. Rock müzik, özünde yükselen ve popüler olan bir karaktere sahip değildir, zaten muhalif bir duruşu vardır. Şu yıllardaki olay ise sadece mevcut medya/müzik şirketlerinin dayatması olan ve belki de bir süre sonra etkisini yitirecek bir yükseliştir.

Ülkemizde rock müzik dinleyicisinin sabit bir portresi yoktur, ortak yanları dinledikleri müzikten başka birşey değildir. Müzik insanları birbirine yakınlaştırmada büyük bir etken olduğu için "bir kısım" rock müzik dinleyicileri de kendi aralarında gruplaşmış bunun üzerine rocker yada rockçılar diye tabir edilen kesim ortaya çıkmıştır. Fakat rock dinleyicisi içinde büyük bir kısım da, söz konusu kitleden ayrı olarak kendi halinde müziğini dinleyen insanlardır. Rock müziğin alt dallarında, aynı müziği dinleyip, aynı müzik ile uğraşıp, icra edip, çok farklı yaşamlar sürdüren insanlar vardır. Yani tam olarak bir rocker portresi çizmek mümkün değildir. Medyaya yansıyan imaj ise, genelde daha iyi malzeme olduğu için "siyah giyinen, birsürü takı takan, uzun saçlı uzun sakallı" hatta ileri götürülüp "satanist" damgasi vurulan tiplerdir. Oysa nedense biz rock'ın içinde olmamıza rağmen tanımayız öyle insanları, genelde sadece haberlerde görürüz. Aramızda da her tipten insan vardır uzun saçlışı kısa saçlısı vs.. (Ayrıca isteyenler gelip kulübümüzdeki insanlarla tanışabilirler, bakabilirler kaçının saçı sakalı uzun kaçı siyah giyiniyor istatiktik inceleme yapabilirler)

Son senelerde ülkemizde yaygınlaşan festivaller, bir çok grubun konserini daha kolay ve maliyeti düşük bir şekilde takip etmeyi kolaylaştırmıştır. Fakat unutmamak gerekir ki, bu kalabalık ortam arasında da çoğu konser de ayağa düşmektedir. Birçok grubun birden konser verdiği festival ortamlarında zaman zaman müzisyen kesimi hakettiği ilgiyi, değeri görememektedir. Amatör rock grupları için festival düzenlendiği nadirdir ve hatta yok denilecek kadar azdır. Bu alanda en özgün festivali İtü Rock Kulübü olarak İstanbul Rock Festivali adı altında yaptığımızı düşünüyoruz.

Bir de kısaca, yine Türkiye de ara sıra mesele olan yerli/yabancı söz kullanımı üzerine değinelim. Türkçe rock ve yabancı sözlü rock arasındada kesinlikle bir ayrım yoktur, müzik evrenseldir, kaliteli eserler her zaman hakettiği ilgiyi görür. Fakat Türk rock'ı daha genç bir camia olduğu için ve yurtdışındaki ortamlara göre gelişimi için gereken imkanlardan yoksun olduğu için tam olarak kimliğini edinememiştir henüz. Türkçe sözlü rock yapan pek çok grup yavaş yavaş türk rock'ına karakterini kazandırmaktadır ama yine de yabancı sözlü müzik yapan gruplar çoğunluktadır. Türkçe yapı itibariyle/fonetik olarak kullanımı zor bir dildir. Prozodi uygulaması zordur Türkçe de. İngilizce gibi istediğin yere çekebildiğin ve kolay öğrenilen bir dil de değildir. Bunların dışında şu da var ki, rock dünya üzerinde tüm insanların ortak haykırışına tercüman olan/olması gereken bir müzik türü olduğu için, amacı hep daha fazla insana ulaşmaktır. Bu yüzden yine dünya üzerindeki emperyalizmin dili olan İngilizcenin rock müzikte bolca kullanılması, bu derdini anlatma/paylaşma sürecinde hiç garip karşılanmamalıdır.


"Marka"lar ve Festivaller

Son dönemlerde yine bolca tartışılan konulardan biri de bazı marka lar sponsorluğunda hazırlanan festivaller. Aslında çok da çenemizi yormaya gerek olmayan bir mesele bu. Zira apaçık ortada olan şeyi irdeleyip reklamını yapmanın gereği de yok. Kısaca, basit ve direkt özetleyelim.

İsmi lazım değil ve/fakat hepinizin malumu olan bazı festivaller için bazı insanlar Bane ne canım markasından, şirketinden. Ben gidip müziğimi dinleyeceğim. Önemli değil ki gerisi derler ve üstüne de oralara giderler ederler .

Markalar çok önemlidirler Hamburgerler Cola lar çok önemlidirler. Bu sağlıksız ürünlerin, her yönüyle sağlıksızlaştırılan gençliğe pazarlanması önemlidir. Murder King in Mekdanıldsın promosyon malzemesi olarak çocuklara oyuncaklar vermesi önemlidir.

Coca Cola nın hazırladığı bir festival de önemlidir. Kazanılan paraların nerede harcandığı da önemlidir.

Dünyanın her yerinde sürdürülen savaşlara bir takım adı Bush kendi *uşt insanların ve onların arkasındaki güçlerin silahlarla kirlettiği yaşamlar önemlidir. Bu festivallerle pazarını genişleten markaların her bir satışının, bir mazlumun beynine saplanan bir kurşun olduğu mevzusu geyik değildir.

Rock ın muhalifliği nerde kaldı peki? Eli kanlıların sponsor olduğu bir festivale gitmeyi hangi vicdan sahibi kendine yedirebilir? Ordaki gruplar insan olsaydı sanatçı bilinçleri olsaydı böyle bir şeye hayır dediklerini duyururlar ve insanlara bir şeyler gösterirlerdi. Kaç tanesi yaptı bunu? Sanatçının görevleri vardır, iki tıngırdatıp parasını cebine koymak haricinde... Zaten kimsenin savunabileceğini de sanmıyorum bunu. Çaldığın notayla davulla rock olunmaz. Söylediğin sözle, yaptığın işle rock olunur.

Bir de diyorlar ki en büyük festival miş. Bizce de en büyük festival, bu konuda katılıyoruz. Çünkü çoğunluk onlar deyip, rahmetli Aziz Nesin i de saygıyla anıyoruz.


Rock Müzik ve Siyaset

Yanyana durması gayet olası ve mantıklı iki kavramdır müzik ve siyaset. Yaşadığı dünyanın zihinde bıraktığı her türlü düşünceyi müziğine/sanatına iliştirmek insan evladının yaptığı/yapması gereken en normal şeylerden biridir. Çünkü müzik sömürü-propaganda-para..vs gibi amaçlar için değil de, cidden ruh içerisinde bu istek olduğu için yapılıyorsa (sonuçlar propaganda gibi görülebilir fakat, normaldir), zaten müziği icra eden kişinin hayatında yer alan aşk-nefret-korku-vahşet vs. gibi kavramlar ve ideolojik yaklaşımlar da yansır müziğine. bu gayet samimi bir davranıştır. Yani bir adam aşkı için şarkılar yazarken sonra da gidip inandığı siyasi fikirlerle ilgili şarkı da yazamaz diye birşey olamaz tabi ki. Önemle değinmek istedigim bir noktadır: Özellikle bizim ülkemizde, dünyanın su çalkantılı halinde en çok sallanan ülkelerinden biri olan Türkiye'de, çıkıp da "benim siyasi fikirlerim, ideolojik görüşlerim vs.. yok" ya da "müzigime ideoloji karışmasın etmesin kimse yapmasin" türünden düşünen insanlar bu ülke için cidden gereksiz/zararlı türde insanlardır genelde.


İTÜ Rock Kulübü

İtüRock a gelince...Rock müzik dinleyicilerini aynı çatı altında toplayan okulumuzun en etkin kulüplerinden biridir. Herhangi bir maddi kaygımız olmadan mümkün olduğunca ücretsiz konser ve organizasyonlar düzenleyip amatör rock gruplarını desteklemek en büyük amacımızdır. Geçen yıllarda düzenlediğimiz irili ufaklı organizasyonlar, amatör grupların sahne aldığı ve geçen sene 3 günü konser olmak üzere 5 gün süren İstanbul Rock Festivali neyin yanında olduğumuzun, neleri desteklediğimizin, ne için çabaladığımızın göstergesidir. Zaten Kulüp felsefemizi bu yazıdaki konular içerisinde yeterince açıkladığımı sanıyorum.

Ayrıca bu sene kulübümüz içinde artacak ve sistematik olarak devam ettirilmeye çalışılacak olan atölye çalışmaları da amatör bir ruh ve profesyonel bir yaklaşımla paylaşımcılığımızı arttıracaktır.

İtüRock olarak rock müzik için bişeyler yapmaya çalışan herkese desteğimizi sürdürecek ve yeni etkinliklerle de dinleyici kitlesini sevindirmeye devam edeceğiz.


İtüRock adına Herhangi bir İtüRock Üyesi

kaynak