Knight Errant

28 Haziran 2006

Sözlük anlamı "Maceracı, gezgin şovalye" olarak geçen Knight Errant, 1993 yılında kurulan grup için idealist davranma bağlamında uygun görülen isimdir. Knight Errant, şovalyelik kurumu artık varolmasa da haksızlıkların her daim olduğuna inanan insanların hayattaki duruşlarını simgeler.


Kuruluşundan itibaren çeşitli eleman değişiklikleri yaşayan grup, bu arada ilk parçalarını üretmeye başlar ve ilk konserini 1994'te İstanbul'da (Cazibe Bar) verir. 1996'da yapılan gitar, vokal ve keman takviyeleriyle kadrosunu güçlendiren, kemanın etkisiyle sert metal rifflerine başarılı bir armoni ve melodi yapılandırması getiren Knight Errant müziği, aslen heavy metal dinleyicisi olmayan müzikseverler tarafından da beğeni ve coşkuyla karşılanır.


1997 yılının ikinci yarısından itibaren verilen konserlerin rock camiasında ve basınında uyandırdığı geniş yankılar, Knight Errant'a Kod Müzik / Trak Müzik etiketiyle çıkaracağı ilk albümünün yolunu açmıştır: Takvimler temmuz 1999'u gösterdiğinde, grubun kendi ismini taşıyan debut albümü müzik mağazalarındaki yerini alır.


Albüm sonrası, varolan dinleyici kitlesini artıran ve konserlerine devam eden grubun yurt dışına yönelik faaliyetleri de bundan itibaren belirginleşmeye, meyve vermeye başlar. 50 bin tirajlı Alman ROCKHARD dergisine verilen röportaj, Knight Errant'la birlikte, fazla bilinmeyen Türkiye heavy metaline yurt dışında ilgi uyanmasını sağlar.


Knight Errant'ın ilk yurt dışı konseri, çoğu rock / metal topluluğunun rüyalarını süsleyen bir etkinlik olmuştur: Almanya'nın Hamburg kenti yakınlarında her yıl düzenlenen Wacken Open Air festivali. Knight Errant'ın, Avrupa'nın ve dünyanın çeşitli ülkelerinden 35 bin kişinin izlemek için geldiği festivalde çalan ilk Türk grubu olması, bu konseri, ülkemiz rock müzik tarihinin kilometre taşlarından biri haline getirir. Toplam 60 grubun sahne aldığı festivalde açılış grubu olarak yer alması, Knight Errant'la birlikte Türkiye heavy metalindeki gelişime verilen önemin simgesel bir işaretidir.


Müzik gruplarının özel tarihlerinde zaman zaman kırılma noktaları yaşanabiliyor. Knight Errant kadrosunda da Wacken sonrasında görüş ayrılıklarından, anlaşmazlıklardan kaynaklanan kopmalar yaşandı. Ülkemizin yaşadığı sosyo-ekonomik krizler ve metal müziğe yönelik önyargılar sonucu bir dönem içine kapanan grup, böylelikle salt müziğine odaklanma imkânı bulmuştur.Bugüne dek 50 nin üzerinde üst düzey etkinliğe adını yazdıran grubun ikinci albümü "DİVAN" 14 Aralık 2005 tarihinde vitrinlerdeki yerini almıştır.

Süreç, işlemeye devam etmekte...






Kadro:
Barbaros Bensoy - Vokal
Hamid Nejatemin - Gitar
Ali Ulupınar - Gitar
Ilgın Ayık - Keman
Murat Arslanoğlu - Davul
İlker Ölmez - Bas Gitar

kaynak

Moribund Oblivion


Moribund Oblivion 1999’da Bahadır Uludağlar tarafından kuruldu. Grup ilk dönemlerinde hareketsiz olan metal piyasasında adını duyurdu. Günümüze kadar grupta pekçok isim değişiklikleri oldu ve grup son ideal kadrosuna Gitar-vokalde Bahadır Uludağlar, 2.gitar ve geri vokalde Uğur Keçecioğlu, davulda Fatih Kanık ile ulaştı.
2002 yılında Moribund Oblivion ilk çalışması olan “Like a Falling Haze”i piyasaya çıkardı. Bu çalışma promo ep niteliğinde çıkartıldı ve sınırlı sayıda üretildi. Bu ep’de Moribund Oblivion prodüktör olarak tarzının cok uzağında, tecrübeli müzisyen Vedat Sakman ile çalıştı. Bu ep’nin amacı ilk yasal albüm “Khanjar”ın promosunu yapmaktı.
Khanjar icin 2003 yılında grup Eskişehir’li “Dj Club Records müzik şirketi” ile anlaşmaya vardı ve Khanjar 2004 yılının ocak 16’sında piyasaya çıktı. Aynı gün Moribund Oblivion ünlü Portekiz’li metal grubu “Moonspell” ile birlikte Maslak-Venue’de bir gala konseri yaptı ve 1500 kişinin katılım gösterdiği bu konserde büyük ilgi topladı.
2004 yılı içerisinde bu konserin dışında Türkiye’de bir ilke imza atan grup 5 ili kapsayan bir albüm tanıtım turnesi gerçekleştirdi. Turne İstanbul, Ankara, İzmir, Eskişehir ve Bursa’yı içeriyordu. Turne bitiminde İstanbul’da Barışarock (3500 katılımcı) ve Rock the Nations festivallerinde (2500 katılımcı) yer alan grup aralık ayında İstanbul / Kazablankada Yunanistan’ın ünlü black metal grubu “Rotting Christ” ile aynı sahneyi paylaştı. Bu konserden sonra “Rock the Nations”dan gelen teklif üzerine grup menejerlik haklarını bu firmaya devretti.
“Moribund Oblivion” 1999 yılında “Unseen Despair of Secret Vishes” isimli parçasına bir klip çekti ve bu klip Türkiye’deki ilk black metal klibi oldu. Khanjar albümü için “Ruins of Kara-Shehr” isimli parçaya bir klip daha çekildi ve bu klipte TRT, Dream TV gibi kanallarda uzun süre gösterimde kaldı.
Bunların dışında Moribund Oblivion Dream TV’de katıldığı bir programda canlı bir performans sergiledi bu program Moribund Oblivion’u Türkiye’de TV’de canlı çalan ilk black metal grubu yaptı.

“Moribund Oblivion” 2005 yılı mayıs ayında daha önceden çalıştığı müzik şirketini değiştirdi ve 2. Yasal albümü “Machine Brain” için İstanbul’lu Atlantis Müzik şirketi ile anlaştı. Bu albümünde 2005 yılının Haziran ayı içerisinde çıkartılması planlanıyor. Dünyada daha çok İskandinavların tekelinde olan black metal müzigini “Turkish Black Metal” ibaresiyle ve modern sounduyla dünyaya tanıtmaya çalışıyor. Khanjar albümü ile yurtdışında da tanınan grup Kanada başta olmak üzere birçok ülkede ciddi bir hayran kitlesi oluşturdu. Bu nedenle yeni albümün Khanjar albümünde de olduğu gibi Kanada, Amerika, Japonya ve Balkanlarda satışa sunulması için çalışmalar sürüyor.

24.06.2005
kaynak

Bora Uslusoy

1972 yılında İstanbul'da doğdu. Orta okul ve liseyi Özel Tarhan Koleji'nde okudu. 1990 yılında İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi'ne girdi. Okulda tanıştığı Nev'in teşvikiyle gitar çalışmalarına ağırlık verdi. Kısa süre sonra öğrenci kahvelerinde gitar çalıp şarkı söylemeye başladı. 1993-1996 yıllarında ilk grubu Pandora ile Caravan, Hayal Kahvesi, Kemancı gibi klüplerde sahne aldı. Bu grupla MTV News'ta yer aldılar. 1995-1996 döneminde yayınlanan Hit Sound ve Soundmag dergilerinde editör olarak görev aldı ve 'gitar yazıları' yazdı.

1996'da Musicians' Institute London, Guitar Institute of Technology (GIT)'ye girmeye hak kazandı. Dünya çapında bir üne sahip bu müzik okulunda solo ve ritm gitar, armoni, şarkı yazarlığı ve benzeri konularında çalışmalar yaptı. Dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen 300 kadar müzik öğrencisi arasından Bernard Purdie Funkshop'a şarkı yazarı olarak seçildi. İkisini kendi yazdığı altı şarkının stüdyo kayıtlarında çaldı. GIT'den üstün başarı gösteren öğrencilere verilen 'Gold Award' ödülü alarak mezun oldu. Londra'da çeşitli gruplarla sahne çalışmaları yaptı.

Müzik hayatına, doğduğu topraklarda devam etmek için 1997'de İstanbul'a döndü. Yurtdışındaki müzik eğitimi için yarım bıraktığı İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi'nden 1998'de mezun oldu. Aynı yıl Guitar Club adını verdiği gitar okulunu kurdu. Günümüze kadar yaklaşık 600 gitar öğrencisi ile çalıştı. Bu öğrencilerden kimileri müzik dünyasının profesyonelleri arasındaki yerini alırken, kimileri de müzik alanında yurtiçinde ve yurtdışında akademik çalışmalar yapmaktadır. 1999-2000 döneminde çalıştırdığı Özel Darüşşafaka Lisesi okul orkestrası; KASDAV 3. İstanbul Liselerarası Müzik yarışmasında 30 okul arasından En İyi Beste, En İyi Orkestra, En İyi Yorum dallarının tümünde birincilik ödülü kazandı.

Eylül 1997'de İstanbul'a dönüşüyle birlikte sahne çalışmalarına tekrar başladı. Rock, blues, funk, pop gibi tarzlarda müzik yapan pek çok grupla İstanbul'da hemen hemen bütün gece klüplerinde sahne aldı. Bu çalışmalarda müzisyene yüklenen "eğlendirici" kimliğini kabullenmek istemeyen Bora Uslusoy 1999 yılının başlarında sadece kendi müziğini çalacağı bir grup kurmaya karar vererek çaldığı tüm cover gruplarından ayrıldı.

1998-2002 döneminde zamanının büyük çoğunluğu beste çalışmalarına ayıran Bora USLUSOY, özgün ve içten şarkı sözleri, modern ve sıra dışı armoniler ile al'a turca ezgileri harmanlayarak tamamen kendine özgü bir sound ortaya koymayı başardı. Bu anlayışla yazdığı şarkılarda gitaristliğinin yanı sıra solist ve şarkı yazarı kimliği ile öne çıkıyordu. "İster Misin?" adlı demo albümü müzik çevrelerinde beğeni topladı. 2003 yılında Bora Uslusoy Band adını verdiği grubuyla pek çok konser verdi. Bu konserlerde kendi parçalarının yanı sıra MFÖ, Fikret Kızılok, Bülent Ortaçgil gibi usta müzisyenlerin parçalarına getirdiği değişik yorumlarla dikkat çekti.

Beste çalışmalarının yanı sıra Guitar Club'ta gitar öğrencileri ile yaptığı derslerin bir sonucu olarak Şubat 2003'te ilk kitabı Progressive SOLO GİTAR METODU yayınlandı. Alıştırmalara ait kayıtların yer aldığı cd ile birlikte satılan bu ilk kitap gitar dünyasında büyük ilgi uyandırdı.

Bora Uslusoy Band, 2003'ün Haziran ayında başlayan albüm stüdyo çalışmaları nedeniyle canlı performanslarına ara verdi. Serdar Öztop'un prodüktörlüğünde yaklaşık altı ay süren kayıtlarda tüm enstrumanlar canlı çalındı ve grubun sahnede yakaladığı canlı sound aynen kayda aktarıldı. "Umutsuz Aşk" adlı ilk albüm Haziran 2004'te ÖZTOP Müzik etiketiyle müzik marketlerdeki yerini aldı. Albümdeki on parçanın tümünde söz, müzik ve düzenlemeler Bora Uslusoy ait.

Bora USLUSOY'un gitar eğitimi alanında yayınlanmış diğer kitapları şunlardır: 'Yeni Başlayanlar İçin Gitar Metodu', 'Solo Gitar İçin Diziler ve Arpejler', 'Bas Gitar Metodu' (Bas gitarist Savas YATMAZ ile birlikte). 2006'da faaliyete geçen Modern Müzik Akademisi'nin kurucularindandir.
kaynak

Serdar Öztop

1970 yılında İstanbul'da doğdum. Sırasıyla bitirdiğim okullar; Fatih Gazi İlkokulu, F.M.V.Ö. Işık Lisesi Orta Bölümü, İstanbul Atatürk Fen Lisesi, Boğaziçi Üniversitesi Elektronik Meslek Yüksekokulu, Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği.

Müziğe ilkokulda mandolin çalarak başladım. Lise yıllarında gitarla tanışmamla beraber, ciddi anlamdaki ilk müzik çalışmalarıma başlamış oldum. Okul grubuyla beraber çeşitli konserler verdik ve Milliyet Liselerarası Müzik Yarışmalarına katıldık. Üniversite yıllarında kurduğum ilk grubum Exon ile rock tarzındaki İngilizce sözlü bestelerimi seslendirmeye başlayarak, grubumla çeşitli illerde konserler verdim. Gülhane yarışmalarında iki dalda birincilik alan grubumuz, karışık bir kasette bir parçasını seslendirme şansını yakaladı. Daha sonra kurduğum Funk-Rock grubu BlueLine başarılı konserlerin ardından, elemanlarının askere ve yurtdışına gitmeleri nedeniyle dağıldı.

B.Ü. Elektronik M.Y.O.'dan mezun olduktan sonra, Stüdyo Spectrum'da tonmaisterlik yapmaya başladım. Burada stüdyo teknikleri konusunda kendimi geliştirme fırsatını bularak, çeşitli albümlerin yapımında görev almaya başladım. Bunun ilk örneklerinden biri, Murat Köseoğlu'nun "Yine Yağmurlar Yağıyor Duygularıma" adlı albümüdür. Bu sırada Türkçe sözlü rock grubu Kesmeşeker'e katıldım ve grubun "Aşk ve Para" albümünün kayıtlarını Boğaziçi Üniversitesi Ses Kayıt Stüdyosu'nda gerçekleştirdik. Albümden sonra gruptan ayrılarak uzun süre barlarda müzik yapacağım Indians grubunu kurdum. Devam etmekte olan stüdyo çalışmalarımı, bir ev stüdyosu kurarak, aranjör-prodüktör olarak sürdürmeye başladım. Bunun ilk ürünleri, Tanju Aşanel'in "Yolculuk" albümü ve Kaynak'ın "Carpe Diem" albümüdür. Bu sıralarda tanıştığım Haluk Levent'in iki albümüne gitarist olarak katıldıktan sonra, içinde kendi bestelerimin de bulunduğu "Arkadaş", "Mektup" ve "www.leyla.com" albümlerinin yapımını üstlendim. Bununla beraber Teoman, Murat Evgin, Rojin, Kutsal gibi sanatçıların albümlerinde de çalıştım.

2002 yılı Haziran ında Türkiye nin ilk enstrümantal rock albümü olan ilk solo albümüm Sükut u çıkarttım. Kısa bir sure sonra da tanınmış rock grubu Bulutsuzluk Özlemi ne katıldım. 2003 Ağustos unda ünlü gitar sitesi www.guitar9.com da undiscovered artist seçildim ve Sükut albümüm pek çok dünya ülkesinde ilgi gördü. Aynı yıl Bulutsuzluk Özlemi ile senfoni orkestrası eşliğinde açıkhava tiyatrosunda verdiğimiz konserin kayıtları Bulutsuzluk Senfoni adıyla piyasaya sürülürken, Bora Uslusoy ve Quartet Muartet in albümlerini şirketim Öztop Müzik ten yayımlayarak prodüktörlük çalışmalarıma ağırlık vermeye başladım. 2004 yılını çeşitli konser ve stüdyo çalışmaları ile geçirdikten sonra 2005 yılı başında 2. albümümü kaydetmek ve solo projelerime ağırlık vermek üzere Bulutsuzluk Özlemi nden ayrıldım.

Kayıtları tamamlanmış olan 2. albümüm "Mutluluğun Gözyaşları"nı 2005 Eylül ünde çıkartarak ülkemizde ve dünyada dinleyicilerle buluşmayı amaçlamaktayım.
kaynak

Bulutsuzluk Özlemi

1990'lardaki müzik çalışmaları ile Türkiye'de birçok ilke imza atan Bulutsuzluk Özlemi kendi türlerinin ilklerinden biri olma özelliğini taşıyor. Türkiye'de yaşanan pop patlaması öncesinde ülkenin müzik piyasasının içinde bulunduğu kısır döngüyü kıran pop-rock çalışmaları sırasında Bulutsuzluk Özlemi'nden söz etmeden geçilemez.

Bugüne kadar kaydettikleri albümler ve Türkiye'nin her yerinde verdiği sayısız konserlerle müzikseverlerin aklından hiç çıkmayacak bir yer edindi. Müziğine Batı kaynaklı rock melodi ve ritmlerine Anadolu'nun yüzlerce yıllık birikimini de katmayı başaran ve bu sayede büyük ilgi gören Bulutsuzluk Özlemi, Türkiye'de uzun süre tartışılan "Türkçe sözlü rock yapılır mı?" sorusuna yaptıkları müzikle cevap verdi.

Şarkı sözlerinde işledikleri sosyolojik, psikolojik, ekonomik ve politik konularda herkes kendinden bir şey bulabildi. Nejat Yavaşoğulları, Sina Koloğlu, Burak Güven, Deniz Demiröz ve Berke Özgümüş'den oluşan grup her zaman belli bir kalitenin üzerinde kalmayı başardı.


NEJAT YAVAŞOĞULLARI

Doğma büyüme Anadoluhisarlı olan Nejat Yavaşoğulları, müziğe ilkokulda mandolin çalarak başladı. Haydarpaşa Lisesi'nde okuyan Nejat burada gitarla tanıştı. Üniversite yıllarında çeşitli gruplarla müzik çalışmalarını sürdürdü. Müzik üzerinde yoğunlaşan Nejat Yavaşoğulları Antalya Altın Portakal Şarkı Yarışması'nda en iyi sarkı ödülüne layık görüldü. 1980'li yılların başında Ferhan Şensoy Ortaoyuncular'la tiyatro müziği çalışmaları yaptı. 1986'da Bulutsuzluk Özlemi'ni kurdu. Bulutsuzluk Özlemi ile Türkiye'de müzik adına birçok ilke imzasını attı.

Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık bölümünden mezun olan Nejat Yavaşoğulları halen restorasyon çalışmaları yapmaktadır. Müzisyen olarak Nejat, beste ve söz yazarlığının yanında grupta ritm gitar çalıp solistlik yapmakta. Bulutsuzluk Özlemi'nin liderliğini de üstlenen Nejat Yavaşoğulları, Türkiye'de birçok sanatçının yapamadıklarını başarmış, ileri görüşlü ve üretici bir sanatçı. Şarkı sözlerindeki özgürlük, toplumsal olaylar üzerindeki hassasiyetini müziğine yansıtması, müziğinde ticari amaç gütmemesi ve konserlerde seyirciyle adeta bütünleşmesi zaten Nejat Yavaşoğulları'nın gerçek kişiliğini ortaya koyuyor. Türk rock müziğinin gelişimini en fazla etkileyen müzisyenlerin başında Nejat Yavaşoğulları'nı saymak bütün müzik eleştirmenlerinin buluştukları ortak nokta olsa gerek.


SİNA KOLOĞLU

İstanbul doğumlu Sina Koloğlu müziğe dört-beş yaşlarında klasik piyano eğitimi alarak başladı. Galatasaray Lisesi mezunu olan Sina Koloğlu lise yıllarında tiyatro kolunda tiyatro müzikleri yaparak müzik hayatını sürdürdü. Liseler arası müzik yarışmalarında tiyatro müzikleri ile ödüller aldı. Bağımsız piyano konserleri verdi. Profesyonel olarak müziğe 1986 yılında Nejat Yavaşoğulları ile birlikte Bulutsuzluk Özlemi'nin kurulmasıyla başladı.

Gazi Üniversitesi Yönetim Bilimleri'nden mezun olan Sina on sene Cumhuriyet gazetesinde çalıştı. Her konuda muhabirlik yapan Sina son bes senedir Milliyet gazetesinde televizyon sayfasını hazırlamaktadır. Ayrıca Rating Canavarı köşesinde köşe yazarlığını sürdürmektedir. Grubun en eski elemanlarından olan Sina Koloğlu Bulutsuzluk Özlemi'ni bu günlere taşıyan isimlerin başında gelmektedir.


BURAK GÜVEN

Bulutsuzluk Özlemi'ne 2001 başında katılan, Ankara doğumlu ve 1988 ODTÜ Elektronik Mühendisliği mezunu olan Burak kendini bildi bileli rock müzikle içiçe. Hem aktif olarak çalan, hem de herşeyi dinlemeye çalışan ve bunu aslında Ankara Atatürk Anadolu Lisesi'ndeki okul yıllarında iyi müziğe verilen öneme bağlayan Burak, uzun süre yurt dışında da kaldığı için müziği kaynağından takip etmenin tadına vardığına ve bilinçli bir dinleyici olma yolunda önemli mesafeler katettiğime inanıyor. İlk dönemlerde gelişmeleri çeşitli yabancı dergilerden takip ederken, şu dönemde internet sayesinde dünyanın dört bir yanında olan biteni anında takip edebildiği için rock gündeminden ayrı kalmamanın huzuru içerisinde. Münih, Londra ve Boston'da çok çeşitli konserlere giden, ayrıca bu işin endüstrileşme ve pazara dönüşme sürecini de bizzat yaşayan Burak, 15 yıla yakın bir süredir aktif olarak müzisyenlik de yaptığı için (profesyonel müzisyenliğe bas gitarla başladı, ancak epeydir sahnede elektro-gitar da çalıyor) işin teknik yönünü de daima ön plana tutmakta. Londra'da 1 yıldan fazla bir süre müzisyenlik yaparak ordaki endüstriyi de tanıma imkanına sahip olmuş. Ama sadece yüksek teknik gerektiren müzikleri değil basit düşünülmüş eserleri de dinlemekten haz duyuyor. Yıllarca plak koleksiyonu yapan Burak, artık CD döneminde olsak da plaktan alınan o hazzın CD'lere aynen yansıtılmasının başarıldığını sanmıyor.

Askerliğin ardından 1991 yılında bir özel firmada AR-GE mühendisi olarak çalışan, 1999 yazında mühendislikten ayrılıp kendini sırf müziğe verden Burak, yeni başlayanlara gitar ve bas dersi vermenin yanı sıra halen Blues Express ve Mustafa Hadi Dedi gruplarında da düzenli olarak çalmakta. Ayrıca Ankara Polis Radyosu zamanlarından beri 15-20 yıla yaklaşan radyo tutkusunun sonucu olarak Radyo ODTÜ'de tüm bilgi birikimini pazar akşamları Rock Tarihi programı vasıtasıyla paylaşmaktan son derece mutlu.


DENİZ DEMİRÖZ

Adapazarı doğumlu olan Deniz Demiröz'ün sırasıyla mezun olduğu okullar; Akçakoca Yalı İlkokulu, Akçakoca Lisesi Orta Bölümü, Bolu Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi, Marmara Üniversitesi Müzik Öğretmenliği Bölümü.

1999-2000 yılları arasında Müjdat Gezen Sanat Merkezinde (MSM) Gitar Öğretmenliği yapmış, 2000-2004 yılları arasında da Hip-Hop Prova ve Davul Stüdyosu'nda gitar dersi vermiştir.

Müziğe ilkokul çağlarında başlamış, lisede piyano ve keman eğitimi almıştır. Üniversite yıllarında ana branş olarak klasik gitar eğitimini tamamlamıştır. Piyano, mandolin, blok flüt, şan derslerini de yardımcı ders olarak almıştır.

2000 yılından bu yana İstanbul barları ve gece klüplerinde birçok tanınmış sanatçı ile birlikte sahne almıştır.


BERKE ÖZGÜMÜŞ

Adapazarı'nda dogdu. 16 yasinda davul çalmaya basladi. 1994'te Istanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Bölümü'ne girdi. 96-99 yillari arasinda Pandora ve Iceberg, 98-05 yillari arasinda Acil Servis ve Mehmet Güreli ile Istanbul'daki çesitli gece klüplerinde çaldi. Su anda Bulutsuzluk Özlemi haricinde Bora Uslusoy ile birlikte caliyor. Ayrica Donovan Mixon, Serdar Öztop, Tahsin Ünüvar, Nezih Yesilnil, Imer Demirer, Önder Focan, Birol Agirbas, Raci Pismisoglu, Kent Mete, Yavuz Çetin, Demirhan Baylan, Kerim Çapli müzisyenlerle çalisti. Mehmet Güreli'nin "Odamda Yolculuk" ve Bora Uslusoy’un “Umutsuz Ask” albümlerinde davul çaldi. Alti sene devam ettigi Istanbul Üniversitesi Matematik Bölümü'nü birakip Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü'nü burslu olarak kazandi. Okuldaki çalismalarini halen Cengiz Baysal ve Can Kozlu ile sürdürmektedir.

kaynak

Whisky


Whisky 1980 yılında Kamil Özaydın tarafından kuruldu. Topluluğun amacı Türkiye'de eksikliği duyulan rock müzik kültürünü geniş kitlelere ulaştırmaktı. Tüm maddi ve manevi güçlüklere rağmen topluluk çalışmalarını aralıksız sürdürerek günümüze ulaştı. 1982 yılında TRT denetiminden geçen "Bak biz genciz" parçası ile ekranlardan geniş kitlelere ulaştı. 1986 yılında Türkiye'nin ilk Türkçe sözlü Babaanne adlı rock albümünü yayınladı.

Albüm adı Babaanne, Çıkış tarihi 1986, Yapımcı firma Piccatura Müzik. Parça isimleri: Babaanne, Yolculuk, Şans talih, Kendine hoşgeldin, Rock'n Roll'u bir dinle, Bak biz genciz, Arayış, Rüşvet, Hoşgörü.

Albümde çoğunlukla sosyal temalar ve kuşaklar arası çelişkiler işlendi. Tüm parçalar TRT denetim kurulundan onaylıdır. Bu albümle topluluk ilk büyük çıkışını gerçekleştirdi. Araya askerliklerin girmesiyle topluluk üç yıl kadar faaliyetlerine ara verdi. 1990 yılının başında ideal kadrosuyla yeniden çalışmalara başladı. İlk iş olarak Binnaz isimli parça stüdyoda kaydedilerek klip çekildi. Gerçek yanma sahneleri bu kliple birlikte sayısız TV programlarına konuk olundu. 1993 yılı başında ikinci albüm çalışmalarının sonuna gelirken topluluk kurucusu Kamil Özaydın'ı beyin kanaması sonucu kaybetti. Topluluk kısa bir aradan sonra yarım kalan kayıtlarını tamamlayıp 1994 yılında Kamil Özaydın anısına "Ateş Suyu" albümünü piyasaya çıkarttı.

Albüm adı Ateş Suyu, çıkış tarihi 1994, yapımcı firma Yüzdeyüz Müzik Ltd. Şti. Parça isimleri: Binnaz, Dön geri, Cadı, Cumartesi, Baharla Gelen, Sana Ağıt, Güneşli Yağmur, Yalnız Seninle.

Hard rock sound'unun korunduğu albüm genellikle aşk temalarını işliyordu. Albüm sonrası birçok ilde tanıtım konseri verildi. İkinci albümün hemen ardından üçüncüsünün çalışmaları başladı. Nihayet 1996 yılında "Güneşin Tahtı" adlı albüm piyasaya çıktı.

Albüm adı Güneşin Tahtı, çıkış tarihi 1996, yapımcı firma Mega Müzik. Parça adları: Yak bizi, Yabancılar, Mavi, Dünya, Ayna, Oysa,Köşe Başı Dramı, Anneler, Babalar, Çılgınlık Zamanı, O yıllar.

Albümdeki parçaların geneli felsefik temaları içermektedir. Dünya isimli parçada ise rock müzisyenlerinin çevreye olan duyarlılıklarının kanıtı gibidir. Bu albümde Yak bizi, Dünya ve Ayna isimli parçalara klip çekilmiştir. Topluluk şu anda dördüncü albüm çalışmalarını tamamlamış olup yine Türkiye'de ilk olacak Unplugged tarzındaki albümü çıkartmaya hazırlanıyor. Topluluk üyeleri müziğin yanısıra, müzik aletleri ticareti ve müzik eğitimi ile de uğraşmaktadır.


Grup 4 kişiden oluşmaktadır.

Serdar Çokluluslu (Vokal-Gitar)
Yaş:32 Açıköğretim Mezunu-İstanbul doğumlu
Arif Deniztoker (Gitar)
Yaş:26- İstanbul doğumlu
Ferhat Hasanoğlu (Bas Gitar)
Yaş:22 B.Ü. Endüstri Müh.- İstanbul doğumlu
Alpay Şalt (Davul) Yaş:28-Mimar Sinan Üniversitesi-Grafik Bölümü- İstanbul doğumlu

kaynak

Taylan Ayık


*Diken ülkemizin en önemli heavy metal gruplarından biriydi. Hepimiz çok üzüldük dağılmasına ama “keşke dağılsaydı, dağılmasaydı” demenin de bu saatten sonra pek de bir anlamı yok aslında. Diğer grup üyelerinin hakkını yememek gerekir ama benim için; Diken demek Taylan Ayık demektir. Nitekim bu tek kişilik “grup” yoluna artık kendi isminden oluşan yeni grubuyla devam ediyor…

Zamanında birçoğumuzun kulağına; gerek Taylan ile ilgili gerekse de Diken ile ilgili spekülasyonlar fısıldandı hatta ne fısıldanması resmen haykırıldı! Hep yanlış tanındı, tanıtıldı, hiç adil olmayan bir şekilde yargılandı rock müziğimizin “otoriteleri” (!) tarafından ve Diken yıllarında; grubun konseptinden dolayı yine aynı “otoriteler” (!) tarafından infaz edildi. Ama o susmayı tercih etti. Asla “pasif direniş” değildi yaptığı. O beyefendiliğine yakışacak bir şekilde; büyük bir sabır örneği göstererek sadece; yazılan, çizilenleri izledi. Yapılan haksızlıklara karşı asla boyun eğmedi. Arkadaşlarının gruptan ayrılmasıyla da tek başına sayılırdı artık Ama o PES ETMEDİ ve göğüsledi bütün yükü, tek başına!…

Ve sonuç olarak bu DEV ADAM; bu YENİLMEZ ÇOCUK; BOMBA gibi bir soundla ve TOKAT gibi sözleriyle tekrar karşımızda, hem de TABANCA gibi bir ekiple!...

Kendisini tanımaktan onur ve gurur duyduğum bu DEV ADAM ile ilgili her şeyi sevenleriyle paylaşmanın vakti geldi artık. Hepimizin hayatında vardır ya hani; tanıdıktan sonra vazgeçemediğimiz insanlar, her an aradığımız; işte benim için onlardan biri: TAYLAN AYIK. Buyuralım şimdi Taylan Ayık ile geçmişe doğru yolculuğa…

Taylan; İstanbul’da 1974 yılında dünyaya geldi, ilk – orta – lise ve üniversite eğitimini İstanbul’da tamamladı. Grafikerlik, resim öğretmenliği gibi ve bilemediğimiz daha nice meziyetleri vardır bu adamın…

Halk müziğimizle yakından ilgilenen ve bağlama da çalan Taylan heavy metali kendisine sevdirecek olan Accept’ in Metal Heart parçası ile 1987 yılında tanıştı. Ve devam da etti dinlemeye bu müziği. 1992 yılında yayınlanan Mavi Sakal’ın Çektir Git albümünü dinlemesiyle de “Heavy Metalci Taylan” a dönüşmek için gereken bütün taşlar yerine oturmuştu. Artık heavy metal çalmak ve söylemek istiyordu. O ateş insanın içine düşmeye görsün işte böyle .:

“…1992 yılında hızlı bir Slayer fanıyken bir anda glam hard rock ve heavy metal türevlerine kaydığımı hissettim. Mavi Sakal’ın “Çektir Git” albümü bana bu işin Türkçe’de de çok güzel bir şekilde yapılabileceği fikrini vermişti. Guns’n Roses’ın rock’n roll riflerini Türkçe sözlere uyarlamaya çalışıyordum. Kendi kendime denemeler yapardım. O ayna karşısında mikrofonla hayaller kurma olayı bende gerçekleşti. Takardım, bizim yerli albümleri, kesmeşeker, mavi sakal, whisky, geçerdim aynanın karşısına kendi tarzımla söylemeye çalışırdım…”

*Sonrası malum; Türkçe Sözlü Heavy Metal Müzikte Bir Efsane: DİKEN!

*Eylül 1992 tarihinde Diken resmen kuruldu. İlk kadrosuyla bir efsane başlamış oldu; Taylan’ ın dışında gitarda Vedat ve davulda Avni ile birlikte ve bu efsane ilk konserini de İzmit’te verir, gelen tepkiler iyidir. Seyirciyi sarmıştır hemen Taylan’ ın yüreğinde kopan bu fırtınalar. Genelde yeni kurulan gruplar hep yaşarlar bu sendromu maalesef: eleman değişikliği. İlk kadrodan sonra birkaç kez kadro değişir; devam edecektir aslında bu sirkülasyon.

"Grubun ismi konusunda anlaşma sağlamıştık. Aslında ben önceleri “Falçata” olsun diyordum ama sonra “DİKEN” olarak kaldı. İlk dönemlerimizde gerçekten son derece amatördük. Çok komik şarkılar yapıyorduk. Thrash ve hardcore arası riffler Vedat sayesinde grubun müziğine dahil olmuştu. İlk dönemlerimizde Diken bir thrash grubuydu diyebiliriz…”

*Fakat önemli bir dönüm noktası; 1995 yılında FATİH BALCI katılır sonra Diken’e. Zaman akar, gider arayışlar sonlanmaya başlar, sound oturur ve daha 20’li yaşların başlarında olan bu pırıl pırıl müzisyenler amatörlük sürecini tamamlamak üzeredir, 1996 senesinde. Ev kayıtları yapılır, provalar alınır ve süreç başlar:

“…O yıllar benim için çok zor geçiyordu. Okulu yeni bitirmiştim. İş ve gelecek kaygısı her gençte olduğu gibi beni de sarmıştı. Bir inşaatta boya işine girdik iki arkadaşla. Buradan aldığım parayla “HEDEF BÜYÜK” ün demolarını yaptım. Fatih o zamanlar Konya’da okuyordu. Grup yoktu. Bir türlü istediğimiz adamları bulamıyorduk. Gerçekten de çok gri yıllardı. Askerliği 1 sene tecil etmek zorunda kalmıştım…”


*Ve zafer… Uzun yıllar boyunca harcanan emeğin karşılığı; Zihni Müzik etiketiyle raflarda yerini bulur: HEDEF BÜYÜK! Bu büyük hedefi hayata geçirmede müzik dünyamızın önemli adamları; ÇAĞLAN TEKİL ve -sevgili büyüğüm- NACİ KESENER’ in de katkıları azımsanamayacak kadar çoktur. Diken artık albümlü hatta klipli bir heavy metal grubudur ve bu sadece grup için değil benim gibi yüzlerce belki de binlerce heavy metal dinleyicisi için de elde edilmiş bir KAZANIMDIR. Tıpkı Taylan gibi; gerek dönem olarak gerekse de konsept olarak hala o yılların özlemi çekenler vardır elbette:


“…1998 benim için çok önemli bir yıldı. Çok güzel işler ve gruplar vardı o dönemde. Bir daha asla öyle bir atmosfer olmayacak…”

*Taylan muhtelif nedenlerden ötürü 1999 yılının son günlerinde gruptan ayrılma kararı alır ve grup yoluna Taylan olmadan devam eder. Hedef Büyük kadar ses getirdiği söylenemese de “Düşlerim Ölümsüzdür” EP’ si yayınlanır ve bu ayrılık kararıyla ilgili çok nadir –belki de hiç– konuşmayan Taylan’ın dudaklarından şu kelimeler dökülür:

“…Gerçekten 99 büyük acıların olduğu bir yıldı. Deprem ve ardından gelen satanist krizi bizi bitirdi. Ben arayışları tükenmeyen bir insanım. Asla vazgeçme diyen ama üzülerek ve istemeyerek vazgeçen ben o yıl yenildiğimi kabul ettim. Ara vermeli başka arayışlara, başka nefeslere ve bedenlere bürünmeliydim. Bu benim doğamda var. Birçok hayranım bana çok kızdı. Ama ülkemizin şartları çok ağır gerçekten. Evlendim. Kendime ait bir düzen kurdum ve uzun bir süre kendimi dinledim. Ay Batarken’ e kadar…”


*2003 senesinde “heavy metal müzisyenliğinin” ve grafikerliğin,tasarımcılığın yanında bir de resim öğretmeni vasfı yazılmıştır; Taylan Ayık’ın karnesine. Taylan’ ın bu yeni vizyonu; Diken’in ilk yıllarındakinden çok farklılaşmıştır. Akan giden her saniye Taylan’ ın hayatında da önemli değişiklikler yaratmıştır. Fakat Taylan için “artışı” gösteren bu yaşam grafiği grup için -ne yazık ki- “düşüşü” göstermiştir. Nihayetinde grubun dağılış süreci başlamıştır:

“…Bitti diyordum artık. Evet, bir grubun elemanları üç ay birbirlerinden ayrı kalır mı diyordum. Dördümüz de ayrı mekanların, fikirlerin dünyaların insanıydık. Olmadı. Eşyanın tabiatı gereği. Ben değiştim, hem de çok değiştim. Hayat beni sürekli savurdu farklı arayışlara. Eski düşüncelerimi sorgulama imkanı buldum. Akılcı düşünceyle tanışıp, yönümü ona göre çizmeye karar verdim. Bence insanın arayışı bitmez. İnsan ömrü hep bir şeyler aramakla geçiyor. Biz müzisyenler, sürekli aramalıyız, yılmadan sürekli yeni şeyler bulmalıyız. Ama özü yitirmeden. O öz de samimi olmak...”

*Sonuç olarak grubun dağıldığı haberi; diğer elemanların yaptığı o talihsiz açıklamalarla resmiyet kazanmış oldu…Artık sadece bir yol var: TEK BAŞINA YÜRÜNECEK… Sürekli üretim halinde olan bu YENİLMEZ ÇOCUK; solo projesinin prodüksiyonu için SERDAR ÖZTOP ile anlaştı. Taylan ile olan tanışıklığım da bu vesileyle gerçekleşir aslında.

“…Serdar Öztop’ la tanışmamız, Diken’in bir Bursa konserinde olmuştu. Gerçekten Türk Rock piyasasının oluşmasında çok önemli bir temel teşkil eden Serdar Öztop, ülkemizin yetiştirdiği en iyi müzisyenlerden. Bence o çok yaratıcı ve çok üretken bir insan. O kadar soğukkanlı ki, olaylar karşısında çok akılcı hareket ediyor ve gerçekten başarılı bir isim. Bu albümde onunla çalışmış olmak benim için büyük bir zevk...”

Ve son: Evinde hazırladığı demo kayıtla geçtiğimiz mart ayında ÖZTOP MÜZİK stüdyosuna gelen Taylan ile; kayıtlar kısa bir süre içersinde tamamlandı. Bütün ritm, akustik gitarları kendisi çaldı. Serdar Öztop bir parçada ve MEHMET HAKAN ÖZHENDEKÇİ de albümdeki diğer solo gitarları çaldı. Davullarda eski Frekans ve climb davulcusu İLKER ÖZGÖK yer alırken, bas gitarları da genç yetenek DERMAN KARADEMİR çaldı. Stüdyo aşamamız çok eğlenceli ve sorunsuz geçti.

“…Bu albümde, yine kendimi ve düşlediklerimi anlattım. Bu sesi heavy metal sevenlere ulaştırmamda bana en önemli desteği veren sevgili dostlarım, Naci Kesener, Çağlan Tekil, Özgür Ögöz, teknik ve ekipman anlamında verdikleri destekle Burock Müzik'ten sevgili Burak Eren ve Alparslan Gerek, stüdyo kahramanları Yaren Karahasan ve bu yazıyı hazırlayan sevgili Gökhan Bakın, ayrıca yine teknik desteğiyle sevgili Burak Pus'a sonsuz teşekkürler…”

Gökhan Bakın

kaynak

Mavi Sakal

Mavi Sakal 1979 senesinde Tarsus Amerikan Lisesi'nde öğrenci olan Murat Tümer (Davul), Kaan Altan (Gitar), Tibet Ağırtan (Gitar, Vokal) tarafından kuruldu.

1984 yılında grup elemanları üniversite eğitimlerine devam etmek için İstanbul'a gelerek müzik çalışmalarını sürdürdüler.

1984 - 1992 seneleri arasında Türkiye çapında birçok solo konser düzenleyen grup aynı zamanda uluslararası Çeşme ve Antalya festivallerinde de konserler verdi.

Mavi Sakal "Çektir Git" adını verdiği ilk kasetini 1992 yılında piyasaya çıkarttı. Albüm grup üyeleri tarafından Boğaziçi Üniversitesi Stüdyolarında kayıt edilmişti. Mavi Sakal ilk albümleri ile hayran kitlesi toplamayı başardı. Bunun üzerine 6 ay sonra stüdyo'ya giren Mavi Sakal 1993 Şubat ayında "Mavi Sakal 2" yi piyasaya sürdü. Albümün açılış parçası "ŞAŞKIN" çok kısa sürede tüm radyo ve televizyonlarda boy göstermeye ve listeleri zorlamaya başladı. Bunun üzerine plak şirketleri "Mavi Sakal 2" yi CD olarak piyasaya sürdü. Bu yayımlanan ilk Türk Rock CD'si oluyordu. Grup 1993 Nisan - Mayıs aylarında 35 konserlik bir Türkiye turnesi gerçekleştirerek 116.000 izleyiciye ulaştı. Aynı zamanda albümün hit parçası "Çektir Git" tüm radyolarda ençok istek alan parçaların arasına girerek grubu listelerde üst sıralara çıkartıyordu.

1993 yılının Aralık ayında Mavi Sakal bir açıklama yaparak solistleri Tibet AĞIRTAN'ın gruptan ayrıldığını ve müzik çalışmalarına tek başına devam edeceğini açıklıyordu.

Uzun bir sessizlik döneminden sonra Mavi Sakal davulda Murat Tümer, gitarda Kaan ALTAN birlikteliğine 1996 Ekim ayında vokalde Genç Osman YAVAŞ, bas gitarda Andy WAND'un katılımı ile yeni bir şekil verdi. Grup elemanları 8 aylık provalar sonucunda Temmuz ve Ağustos aylarında stüdyo'ya girerek "Mavi Sakal 97/ İki Yol" adını verdikleri üçüncü albümlerini hazırladılar.

Albümün yapımını Tümer & Tümer üstlenerek dünya standartlarında bir yapım ortaya çıkartmayı amaçladı. Kayıtlar Finlandiya'da Finnvox Stüdyoları ile Londra'da Batman, 007 Goldeneye, Evita, The Saint ve Les Miserables gibi dünyaca ünlü film müziklerinin kayıt edildiği CTS stüdyolarında gerçekleştirildi.

Mavi Sakal "Mavi Sakal 97/ İki Yol" adını verdiği albümünde Status Quo, Moody Blues, Jose Feliciano ve Brian Johnson (AC/DC) gibi dünyaca ünlü sanatçılara sayısız platin ve altın plak kazandırmış, üç Grammy sahibi bir prodüktörle, Pip Williams ile çalıştı. Aynı zamanda ikinci prodüktör, Waltari ve Staratovarius gibi önemli heavy metal toplulukları ile altın plaklar kazanmış Mikko Karmila albümde 5 şarkının prodüktörlüğünü ve ses mühendisliğini üstlendi.

Gruba Hammond Org'da Finli sanatçı Pate Kivinen ve kontrbas'da bir başka Finli Juho Martikainen eşlik etti. Aynı zamanda albümün üç parçasına Moody Blues topluluğunun piyanisti Bias Boshell katkıda bulundu. Grubun eski solisti Tibet Ağırtan albümde geri vokallerde Mavi Sakal'a destek verdi.

Mavi Sakal 97/ İki Yol'da ayrıca senfonik parçalarda Londra Senfoni, Londra Filarmoni ve ST.Martin In The Fields orkestralarından seçilen 40 müzisyenden oluşan London Session Orchestra gruba eşlik etti. Senfonik parçaların orkestrasyonu Pip Williams tarafından yazılırken, orkestra organizasyonu yine konunun uzmanı Isobel Griffiths tarafından yapıldı. Büyük orkestranın şefliğini Gavyn Wright yaparken James Shearman yönetti. Senfoni kayıtları Jamess Collins tarafından gerçekleştirilerek mixler İngiltere'de Chapel Studios'da yapıldı.

Mavi Sakal 13-14 Aralık 1997 tarihlerinde STATUS QUO grubunun davetlisi olarak Londra WEMBLEY ARENA'da iki konser verdi.

Mavi Sakal albümle aynı adı taşıyan İki Yol adlı parçanın klibini Amerika'lı genç yönetmen Charles Richards ile 15 - 18 Ekim tarihleri arasında çekerek Kasım ayında düzenlenecek ve grubun uluslararası projelerinin açıklanacağı basın toplantısı ile müzikseverleriyle buluştu.

Grup 1998 senesinde Doritos sponsorluğunda ‘Kan Kokusu’ adını verdikleri albümlerinin Türkiye turnesine çıkarak 32 ilde konserler verdi.

Mavi Sakal 1999 senesinden beri birkez daha sessizliğe gömülmüştü. Ta ki yeni single'ları "Son... Ki... 5... 10.."a kadar...
http://www.mavisakal.com/

Murat İlkan

1971'de İzmir KARŞIYAKA'da doğdu.

ŞEFİK ŞEKEROĞLU, ADNAN POLGE, BELKIS ARAN ve AYŞEGÜL SABUNCU'dan özel şan dersleri aldı. Klasik Batı Müziği ve Klasik Türk Müziği korolarında yer aldı, konserler verdi.

1987'de AYKAN İLKAN ile birlikte Progressive Metal grubu SAWDUST'ı kurdu. Toplulukla konserler verdi.

TRT Altın Anten ve Kuşadası Altın Güvercin yarışmalarında dereceler aldı.

CHEROKEE adlı grupla dört yıl çeşitli klüplerde çalıştı.

1995'te PENTAGRAM'a katıldı. Grubun: "ANATOLIA" (1997), "POPÇULAR DIŞARI"(LIVE)-(1998), "UNSPOKEN" (2001) ve "BİR" (2002) Albümlerini seslendirdi.

2004 yılında Konuk Sanatçı olarak CEM KÖKSAL'ın "Set Me Free!!!" albümünü seslendirdi.

Halen PENTAGRAM grubunun solistliğini yapmaktadır.

Diskografi

Pentagram ANATOLIA [1997]
Pentagram POPÇULAR DIŞARI [1998]
Mezarkabul UNSPOKEN [2001]
Pentagram BİR [2002]
Cem Köksal SET ME FREE! [2004]

Cem Köksal Biyografi


Cem Köksal 3.7.1976’da İstanbul’da doğdu. Müziğe ilkokul çağında mandolin çalarak başladı. Çocukluğu anne ve babasının da etkisiyle 60’ların müziklerini dinleyerek geçen Cem’in mandolinden gitara geçişi 1987 yılına rastlar.

1991-1992 yıllarında Derya Yener’den aldığı teorik müzik dersleri müzikal gelişiminde önemli rol oynar. Bu sıralarda arkadaşlarıyla İstanbul Kadıköy’de bir bodrum katında müzik çalışmalarına devam etmekte, aynı zamanda okumakta olduğu Alman Lisesi’nde müzikal faaliyetlere katılmaktadır. Günün popüler rock grupları her ne kadar ilgisini çekse de bir süre sonra değişiklik arayışına girer ve büyük ölçüde Johann Sebastian Bach’ın “Air” inin etkisi ile müzikal görüşü ve üretkenliği farklı bir yönde gelişir. Artık klasik müzik Cem Köksal’ın hayatında önemli bir yer tutmaktadır. Tercihlerini hep tonal modlardan yana kullanmaktadır ve Johann Sebastian Bach onun en büyük kahramanlarından biri olmuştur. Tam bu dönemde aldığı bir albüm müzikal görüşünü yeni bir senteze yönlendirir. Bu Yngwie J. Malmsteen’in “Odyssey” idir. Klasik müzik öğelerinin modern müzikle ölçülü bir şekilde harmanlanması, gitarın son limitlerinde kullanılması ve şarkıların akıp giden binlerce notaya ve çok kuvvetli sounda rağmen oldukça melodik olması onu derinden etkiler.

Çalışmalarını gitar tekniğinde mükemmelleşmeye yönlendiren Cem Köksal, standart tekniklerde olduğu kadar alternatif tekniklerde de (Sweep Picking gibi) şaşırtıcı gitar yeteneğini sergilemeye başlar. Gitarın anatomisine merak salan Cem Köksal aylarca süren bir çalışmanın sonunda tümüyle kendi dizaynı olan (Shark) bir gitar yaratır (Kaynaklar: Make Your Own Electric Guitar by Melvyn Hiscock, Building Electric Guitars by Martin Koch). Müzikal olgunluğa eriştiğini hissettiğinde ilk albümünü üretmek için çalışmaya başlar. Beste ve düzenlemeleri yapmak, sözleri yazmak dışında albümü kendi kaydetmek istemekteydi. Bu tek kişinin altından kalkması zor gözüken bir yük olmakla beraber Cem Köksal’a göre istediği ürünü elde etmenin en iyi yoluydu. Çalışmalarına yine okuyarak başlar. İki yıl boyunca bulduğu kaynaklarla kendini eğitir. Stüdyo şemalarını çizer, kendine uygun ekipmanları tespit eder ve 2002 yılında kendine ait Stüdyo 29’u kurar. 2003 yılının Nisan ayında Sanat ve Marka ekibinin düzenlediği bir organizasyon olan Yngwie Malmsteen İstanbul ve Ankara konserleri vasıtası ile Yngwie Malmsteen ile tanışma fırsatı bulur ve albüm ile ilgili görüşlerini paylaşır. 2003 yılı içinde kayıtları tamamlanan albüm, “Set me Free!!” adını aldı ve müzik severlerin beğenisine sunuldu.

kaynak

Cenk Ünnü Röportajı




Uzun zamandır, sevdiğimiz ve saygı duyduğumuz müzik emekçileri ile yapacağımız söyleşilere, sitemizde yer vermeyi istiyorduk. Bu amaçla, Türk rock müziğinin en köklü gruplarından biri olan Pentagram'ın davulcusu Cenk Ünnü'ye Beşiktaş Sinanpaşa Pasajındaki Rock Mabedi Pena Müzikevi'nde konuk olduk.
Cenk Ünnü, Tamamböceği ve Korsan self-albümlerini rock dinleyicisi ile buluşturma kararı aldığımızda, Zardanadam’ın en büyük destekçileriden biriydi. Sahnede her zaman hayranlıkla izlediğimiz Cenk Abi’mizle ile hem demlendik, hem de rock üzerine dertleştik, söyleştik... Müziğe ilk başladığı yıllardan, Pentagram'a; konserlerden, Türkiye'de müzisyen olmanın zorluklarına kadar birçok konu üzerine sohbet ettik. Müzisyenliği kadar, renkli kişiliği ve yardımseverliğiyle, genç müzisyenlerin büyük saygısını kazanmış olan Cenk Ünnü ile yaptığımız bu keyifli sohbeti sizlerle paylaşmak isteriz.


Pentagram kaç yılında kuruldu?
1984-85 yıllarında, ancak Pentagram ismini 1987’de aldı.

İlk kadroda kimler vardı? Şimdi nerede bu insanlar?

Pentagram olmadan önce Hakan ve benim dışında Kaan adında bir de basçımız vardı. 15-16 sene önce evlenip Kanada’ya yerleşmişti. Şimdi ne yaptığını ben de çok merak ediyorum.

Müziğe ilk başladığınızda hayalleriniz neydi?

Tabii ki konserler vermek, aynı kafada arkadaşlarla buluşmak ve kaset çıkarmak.

İlk davula oturduğunda neler düşünmüştün? Bir enstrümanı çalabileceğine kanaat getirmek için insan hangi eşikleri aşmalı, neler yapmalı, ne zaman pes etmeli?
İlk başta ben gitar çalıyordum, Hakan da davuldaydı. Davulun nasıl çalındığı hakkında pek bir fikrim yoktu. Televizyondan gördüğüm kadarıyla çalmaya çalıştım. Çok komik, kroskes yerine bas tomtoma vurup, ritmi trampetle birleştiriyordum. Sonra önümde sallanan kros pedalının da bir işlevi olabileceğini düşündüm (gülüyor).

Sence bir grubu iyi bir grup yapan özellikler nelerdir?

Grup elemanları arasında dostluk bağının kuvvetli olması, ortaya koydukları müzikten bütün üyelerin zevk alması, bol bol çalışmak, prova yapmak ve gruba zaman ayırabilmek.

Sadece müzikle hayatını kazanabiliyor olmak ister miydin?
Tabii ki evet ama sonuçta maddi getirisi yüksek bir tarz değil benim ilgilendiğim. Yaptığım, ürettiğim, üstünde çalıştığım müziğimin bana yeterli maddi kazanç getiriyor olması beni müziğe daha çok kanalize eder ve tüm enerjimi ona vermemi sağlar, daha çok üretmeme neden olurdu.

Uzun yıllar boyunca Türkiye’de rock müzik dinleyicisinin nasıl olduğunu izleme imkanı buldun? Neler değişti? İyiye ya da kötüye giden şeyler neydi?

Açıkçası konseri konser yapan seyircidir. Katılımın, doluluk oranının iyi olduğu bir konser salonunda çalmak insana büyük zevk verir. İlk albümümüzün çıktığı 1990 yılında verdiğimiz ilk konserde seyircinin parçalara bizimle beraber eşlik etmesi hayatımda unutamayacağım anlardandır. Bence biz seyirci konusunda oldukça şanslıydık. Seyircimiz bizi hep destekledi ve hiç yalnız bırakmadı.

Bir insan bu ülkede sence niçin müzik yapar?

Eğer sorudaki müzik tarzı rock ve metal türevleri ise sanırım para kazanmak için değil, tabii rock yaptığını iddia eden bazı grupları hariç tutuyorum.

Çocuğunun ilerde müzisyen olmasını ister miydin? Neden?
İsterdim ama sadece müzikten para kazanmasını istemezdim. Türkiye’de müzikten para kazanıyorsan popüler müzik yapıyorsun demektir. Açıkçası popüler müzik en azından günümüzde bana samimi gelmiyor.

Konuyu biraz değiştirelim. Başlarda sen de gitarist olmak istiyormuşsun. Bir gitarist olsan kim gibi çalmak isterdin?
Zakk Wylde gibi özgür, Marty Friedman gibi yaratıcı, Glenn Tipton gibi grup müziği ile uyumlu, Steve Vai gibi başka dünyadan gelmiş gibi çalan, Jimi Hendrix gibi yürekten ve Ritchie Blackmore gibi etkileyici bir gitarist olmak isterdim.

En baba içki nedir? Neden?

On yıldan fazla bir süredir bu soruya vereceğim cevap rakıdır. Ondan önce pek fazla rakı içmezdim. Herhalde o zaman da votka derdim. Ama şimdi benim için içkilerin babası rakı, çocukları da, öncesinde ve sonrasında cila niyetine içilen biralardır.

Borges bir kitabında, iyi bir yazar olmanın zor olduğundan, iyi bir okuyucu olmanın ise bundan çok çok daha zor olduğundan bahseder. Bunca yıllık müzik kariyerini düşündüğünde kendini iyi bir dinleyici olarak mı yoksa bir müzisyen olarak mı nitelendirirdin?
Müzisyen olmak için iyi bir dinleyici de olmak gerekir. Ama dinleyici olmak için müzisyen olmak şart değildir.

Uzun yıllar boyunca speed-thrash metal gibi kitleler tarafından benimsenmesi zor bir türde müzik yapmayı sürdürdünüz. Buna rağmen bu kadar sevilmenizi, bu kadar çok saygı görmenizi neye bağlıyorsun?
It’s magic!

Geriye doğru baktığında müzik kariyerinde kendinizle en çok gurur duyduğun an neydi?
Tüm zorluklara, imkansızlıklara, maddi yetersizliklere, zamansızlığa rağmen müzik yapmayan devam etmek.

Sence Türk müzik dinleyicisi tarafından yeterince keşfedilmemiş ancak ilgiyi hak eden büyük gruplar var mı?
Hem de o kadar çok ki. Medyada televizyonlarda ismi hiç duyulmayan halbuki çok iyi çalan bir çok grup var. Bu arada tam tersi de söz konusu. Gerekenden fazla ilgi görenler de var.

Rock müziğin patladığı ileri sürülen 2005 yılında ironik bir şekilde Pentagram, Mavi Sakal ve Kurban gibi ‘Türk Rock’ın sağlam kaleleri üzerinde kara bulutlar dolaştı. Galiba Kurban'ı kaybettik. Sizi gerçekten sevenlerin ne kadar sabırlı olduğunu biliyoruz. Pentagram için, kara bulutların biraz da olsa dağıldığını söyleyebilir miyiz?
Tam olarak dağıldığımız söylenemez. Ancak bir albüm hazırlayıp, konserler verecek şartların oluşmaması neticesinde bir süre ayrı kaldık.

Birini metalci yapmak, onun kanına girmek isteseydin, ona hangi 3 parçayı dinletirdin?
Judas Priest’ten Breaking the Law, AC/DC’den Back in Black ve Iron Maiden’dan Hollowed be The Name.

Fenerbahçenin şampiyonlar ligini almasını mı, Pentagram’ın Monster of Rock’ta headliner olmasını mı yoksa oğlunun Steve Vai’den daha büyük bir gitarist mi olmasını tercih ederdin?

Oğlumun iyi bir gitarist olmasını çok isterdim ancak seçimi kendisi yapmalı. Monsters of Rock’ta Headliner olabilmek de en büyük düşlerimden biri. Ama artık böyle bir festival yok. Bu durumda, Fener’in şampiyonlar ligini alması gayet cazip bir teklif gibi göründü bana.

Son soru: Ölmeden önce sana bir şans verilse, şöyle adam akıllı bir rakı sofrası kurulsa ve sana gelmiş geçmiş tüm insanlardan kimlerle bu sofraya oturmak isterdin diye sorulsa, kimleri seçerdin?

Atatürk, Neyzen Tevfik, Orhan Veli ve Motor Lemmy.

….Ağzına sağlık.

kaynak

Rock Üzerine

Rock müzik, doğuşundan bu yana, bazen yavaş bazen hızlı tırmanışlarla dünyada ve Türkiye de kendine bir yer edindi ve bu son senelerde de çokça konuşulan tartışılan, popüler kültürün çokça yararlandığı bir meta haline geldi. Çoğunuzun fark edeceği üzere bir kaç senedir yoğunlaşan ve pazarlaması sıkı yapılan festivaller, başta seksenler sonrası teenager gençliği olmak üzere büyük bir kesimi kendine çekti. Öncelikle rock nedir onu ele alalım ve belirteyim ki henüz daha yabancı menşeiden kurtulamamış bu müzik türünün kavramları olarak rock ve rocker kelimelerini kullanacağız yazımızda..(rockçı kelimesi yarı İngilizce Türkçe bir ucube gibi duruyor ve tdk sözlüğünde rock veya rak kelimesi yok)


Bize Göre Rock Müzik Nedir?

Herhalde rock denildiğinde çoğunuzun aklına gelebilecek kavramlar sert duruş , muhaliflik , agresif ve radikal görünen gençler , davullar, gitarlar, çığlık atan-böğüren simsiyah giyinen insanlar olacaktır. Fakat bunların kaçı gerçekten rock müziğe aittir ya da günümüz rockerları hangilerine sahiptir bunların tartışılır. Şurası kesin ki bu saydığım kavramların imaj kısmı bir hayli yerleşmiş durumda. Çünkü artık siyah giyinenler rocker , iki gitar çalıp bir çığlık atan agresif-muhalif vs.. müzisyen hesabına sayılıyor. Peki bize göre rock nedir bakalım..

Yakıştırılan sıfatlar bir kenara bırakıldığında, temelde rock müzik çabuk ve kolaylıkla icra edilebilen, açık sözlü ve genelde derdini sert tonlarda anlatan, yoğunlukla grup müziği olarak devam eden bir türdür. Asıl mesele ise bu çerçevenin içini ne ile doldurduğunuzdur. Bu müziğe yabancı insanlar, rockerları dikbaşlı, patavatsız yer yer edepsiz insanlar olarak görmektedirler, ki doğrudur. Çünkü rock müziğin çıkışı-doğuşu aslında dünyanın getirdiklerini kabul etmeme, yüzyıllardır topluma dayatılan normlar ve küreselleşmeyle beraber artık dünyanın her yerinde etkisini gösteren sömürüye tepki olarak başlamıştır. Bizim kabul ettiğimiz ve rock müziğin ruhu olduğuna inandığımız duruş budur. Fakat piyasa ya baktığınızda bunları savunan insanların nadir olduğunu görebilirsiniz. Zaten rock müzik başlangıcından bu yana çok kolay kirletilebilen bir kavram olmuştur. Örnek vermek gerekirse, rock müziğin belki de en çok takipçisi bulunan türü olan metal müziği icra eden insanın, o tınılara sahip şarkıları çalar-söyler-dinlerken bağırmak çağırmak istediği bir şeyler olduğu, bir şeylere muhalif olduğunu düşünebilirsiniz. Fakat gelin görün ki yine bu rock türevi, içinde en saçmasapanlıklara da yer veren bir türdür. İsmi lazım değil, bazı dönemlerde bu türlerde üretilen müzik resmen şu anki dumtıs popçuları ndan çok farklı şeyler anlatmıyordu ve felsefenin zırnığını bile bulamazdınız bunlarda. Herkes felsefe yapmalıdır, herkes bir şeyler anlatmak zorundadır dayatması değil bu, zaten müziğin geneli hayatı yansıtmıyorsa samimi değildir. Son dönemlerdeki isyankar ların isyanı da böyle üfürükten insanlardır. Yani bu dünyada bir isyanı olmayan insanın nasıl yaşadığı tabi ki merak konusudur. Sonuçta hayatını hazır yiyici olarak geçiren ve elle tutulur hiçbir şey yaratmamış, hayat kavgasına bulaşmamış bir insan neden isyan etsin ki?... Tabi ki etmez.. Ama dünyada baskı, adaletsizlik, zulüm, yolsuzluk, savaş olmayan yer olmadığına göre dünyanın her yeri insanın isyanı için hazırdır. Tabi orada kaymağı yiyen değilse... Hani arada duyarsanız bir rock grubu protest müzik yapıyor falan diye, bilin ki onların isyanı büyük ihtimalle ya parasından, yatından, katından vermeyen babalarınadır, ya da çok afedersiniz kendilerine yanaşmayan kızlaradır.

Bizce rock ın mesajı budur. Bunun ötesinde rock müziği kişilikli ve kaliteli yapan herkesin bizim başımızın üstünde yeri vardır. Şimdi gelelim rock Türkiye de ne alemde..


Türkiye'de Rock Müzik

Dünya genelinde senelerdir yavaş yavaş yayılmakta olan rock müziğin Türkiye'de yükselişi daha ani/hızlı olmuştur. Sebep, son yıllarda yurt dışındaki rock müzik dinleyicilerinin konser ve festivallere doymuş olması ve büyük gruplar görmeye hasret, kaliteli müziğe aç olan ülkemiz gençlerine rock aşılamak için yapılan harcamalardır.

Talep gören grup sayısı artmış, grupları getirmek için gereken masraflar azalmış ve rock için daha çok mali girişimlerde bulunulmuştur. Böylelikle rock akımı ülkemizde daha fazla yer bulmuştur kendine. Rock müzik, Türkiye'de (ayrıca dünya genelinde) aslen bir piyasa meselesi olarak öne sürülmüştür. Misal ki, Mtv olarak bildiğiniz, müziğin ve müzik dinleyicisinin yozlaştırılmasının baş kahramanı olan kuruluş, gençler için daha çok, daha niteliksiz ve daha çok sayıda grubu, tabiri caizse "şişirerek" piyasaya sürmüştür. Rock müzik, özünde yükselen ve popüler olan bir karaktere sahip değildir, zaten muhalif bir duruşu vardır. Şu yıllardaki olay ise sadece mevcut medya/müzik şirketlerinin dayatması olan ve belki de bir süre sonra etkisini yitirecek bir yükseliştir.

Ülkemizde rock müzik dinleyicisinin sabit bir portresi yoktur, ortak yanları dinledikleri müzikten başka birşey değildir. Müzik insanları birbirine yakınlaştırmada büyük bir etken olduğu için "bir kısım" rock müzik dinleyicileri de kendi aralarında gruplaşmış bunun üzerine rocker yada rockçılar diye tabir edilen kesim ortaya çıkmıştır. Fakat rock dinleyicisi içinde büyük bir kısım da, söz konusu kitleden ayrı olarak kendi halinde müziğini dinleyen insanlardır. Rock müziğin alt dallarında, aynı müziği dinleyip, aynı müzik ile uğraşıp, icra edip, çok farklı yaşamlar sürdüren insanlar vardır. Yani tam olarak bir rocker portresi çizmek mümkün değildir. Medyaya yansıyan imaj ise, genelde daha iyi malzeme olduğu için "siyah giyinen, birsürü takı takan, uzun saçlı uzun sakallı" hatta ileri götürülüp "satanist" damgasi vurulan tiplerdir. Oysa nedense biz rock'ın içinde olmamıza rağmen tanımayız öyle insanları, genelde sadece haberlerde görürüz. Aramızda da her tipten insan vardır uzun saçlışı kısa saçlısı vs.. (Ayrıca isteyenler gelip kulübümüzdeki insanlarla tanışabilirler, bakabilirler kaçının saçı sakalı uzun kaçı siyah giyiniyor istatiktik inceleme yapabilirler)

Son senelerde ülkemizde yaygınlaşan festivaller, bir çok grubun konserini daha kolay ve maliyeti düşük bir şekilde takip etmeyi kolaylaştırmıştır. Fakat unutmamak gerekir ki, bu kalabalık ortam arasında da çoğu konser de ayağa düşmektedir. Birçok grubun birden konser verdiği festival ortamlarında zaman zaman müzisyen kesimi hakettiği ilgiyi, değeri görememektedir. Amatör rock grupları için festival düzenlendiği nadirdir ve hatta yok denilecek kadar azdır. Bu alanda en özgün festivali İtü Rock Kulübü olarak İstanbul Rock Festivali adı altında yaptığımızı düşünüyoruz.

Bir de kısaca, yine Türkiye de ara sıra mesele olan yerli/yabancı söz kullanımı üzerine değinelim. Türkçe rock ve yabancı sözlü rock arasındada kesinlikle bir ayrım yoktur, müzik evrenseldir, kaliteli eserler her zaman hakettiği ilgiyi görür. Fakat Türk rock'ı daha genç bir camia olduğu için ve yurtdışındaki ortamlara göre gelişimi için gereken imkanlardan yoksun olduğu için tam olarak kimliğini edinememiştir henüz. Türkçe sözlü rock yapan pek çok grup yavaş yavaş türk rock'ına karakterini kazandırmaktadır ama yine de yabancı sözlü müzik yapan gruplar çoğunluktadır. Türkçe yapı itibariyle/fonetik olarak kullanımı zor bir dildir. Prozodi uygulaması zordur Türkçe de. İngilizce gibi istediğin yere çekebildiğin ve kolay öğrenilen bir dil de değildir. Bunların dışında şu da var ki, rock dünya üzerinde tüm insanların ortak haykırışına tercüman olan/olması gereken bir müzik türü olduğu için, amacı hep daha fazla insana ulaşmaktır. Bu yüzden yine dünya üzerindeki emperyalizmin dili olan İngilizcenin rock müzikte bolca kullanılması, bu derdini anlatma/paylaşma sürecinde hiç garip karşılanmamalıdır.


"Marka"lar ve Festivaller

Son dönemlerde yine bolca tartışılan konulardan biri de bazı marka lar sponsorluğunda hazırlanan festivaller. Aslında çok da çenemizi yormaya gerek olmayan bir mesele bu. Zira apaçık ortada olan şeyi irdeleyip reklamını yapmanın gereği de yok. Kısaca, basit ve direkt özetleyelim.

İsmi lazım değil ve/fakat hepinizin malumu olan bazı festivaller için bazı insanlar Bane ne canım markasından, şirketinden. Ben gidip müziğimi dinleyeceğim. Önemli değil ki gerisi derler ve üstüne de oralara giderler ederler .

Markalar çok önemlidirler Hamburgerler Cola lar çok önemlidirler. Bu sağlıksız ürünlerin, her yönüyle sağlıksızlaştırılan gençliğe pazarlanması önemlidir. Murder King in Mekdanıldsın promosyon malzemesi olarak çocuklara oyuncaklar vermesi önemlidir.

Coca Cola nın hazırladığı bir festival de önemlidir. Kazanılan paraların nerede harcandığı da önemlidir.

Dünyanın her yerinde sürdürülen savaşlara bir takım adı Bush kendi *uşt insanların ve onların arkasındaki güçlerin silahlarla kirlettiği yaşamlar önemlidir. Bu festivallerle pazarını genişleten markaların her bir satışının, bir mazlumun beynine saplanan bir kurşun olduğu mevzusu geyik değildir.

Rock ın muhalifliği nerde kaldı peki? Eli kanlıların sponsor olduğu bir festivale gitmeyi hangi vicdan sahibi kendine yedirebilir? Ordaki gruplar insan olsaydı sanatçı bilinçleri olsaydı böyle bir şeye hayır dediklerini duyururlar ve insanlara bir şeyler gösterirlerdi. Kaç tanesi yaptı bunu? Sanatçının görevleri vardır, iki tıngırdatıp parasını cebine koymak haricinde... Zaten kimsenin savunabileceğini de sanmıyorum bunu. Çaldığın notayla davulla rock olunmaz. Söylediğin sözle, yaptığın işle rock olunur.

Bir de diyorlar ki en büyük festival miş. Bizce de en büyük festival, bu konuda katılıyoruz. Çünkü çoğunluk onlar deyip, rahmetli Aziz Nesin i de saygıyla anıyoruz.


Rock Müzik ve Siyaset

Yanyana durması gayet olası ve mantıklı iki kavramdır müzik ve siyaset. Yaşadığı dünyanın zihinde bıraktığı her türlü düşünceyi müziğine/sanatına iliştirmek insan evladının yaptığı/yapması gereken en normal şeylerden biridir. Çünkü müzik sömürü-propaganda-para..vs gibi amaçlar için değil de, cidden ruh içerisinde bu istek olduğu için yapılıyorsa (sonuçlar propaganda gibi görülebilir fakat, normaldir), zaten müziği icra eden kişinin hayatında yer alan aşk-nefret-korku-vahşet vs. gibi kavramlar ve ideolojik yaklaşımlar da yansır müziğine. bu gayet samimi bir davranıştır. Yani bir adam aşkı için şarkılar yazarken sonra da gidip inandığı siyasi fikirlerle ilgili şarkı da yazamaz diye birşey olamaz tabi ki. Önemle değinmek istedigim bir noktadır: Özellikle bizim ülkemizde, dünyanın su çalkantılı halinde en çok sallanan ülkelerinden biri olan Türkiye'de, çıkıp da "benim siyasi fikirlerim, ideolojik görüşlerim vs.. yok" ya da "müzigime ideoloji karışmasın etmesin kimse yapmasin" türünden düşünen insanlar bu ülke için cidden gereksiz/zararlı türde insanlardır genelde.


İTÜ Rock Kulübü

İtüRock a gelince...Rock müzik dinleyicilerini aynı çatı altında toplayan okulumuzun en etkin kulüplerinden biridir. Herhangi bir maddi kaygımız olmadan mümkün olduğunca ücretsiz konser ve organizasyonlar düzenleyip amatör rock gruplarını desteklemek en büyük amacımızdır. Geçen yıllarda düzenlediğimiz irili ufaklı organizasyonlar, amatör grupların sahne aldığı ve geçen sene 3 günü konser olmak üzere 5 gün süren İstanbul Rock Festivali neyin yanında olduğumuzun, neleri desteklediğimizin, ne için çabaladığımızın göstergesidir. Zaten Kulüp felsefemizi bu yazıdaki konular içerisinde yeterince açıkladığımı sanıyorum.

Ayrıca bu sene kulübümüz içinde artacak ve sistematik olarak devam ettirilmeye çalışılacak olan atölye çalışmaları da amatör bir ruh ve profesyonel bir yaklaşımla paylaşımcılığımızı arttıracaktır.

İtüRock olarak rock müzik için bişeyler yapmaya çalışan herkese desteğimizi sürdürecek ve yeni etkinliklerle de dinleyici kitlesini sevindirmeye devam edeceğiz.


İtüRock adına Herhangi bir İtüRock Üyesi

kaynak

Sanal Dünya ve Rock'n Roll

23 Haziran 2006

DeliKasap dergisinden alıntıdır:
"
...
Günümüz dünyasının hiç kuşkusuz en önemli teknolojik gelişimlerinden biri internet. Bilgi ve iletişim çağındaki insanlığın git gide vazgeçemediği bir tutku halini almaya başlamış ve şimdilerde ise gelişmiş toplumlarda adeta bir gereklilik olarak nitelendirilen bu teknoloji; var olduğu ve yaygınlaştığı ilk dönemlerden itibaren birçok sektörde olduğu gibi müzik sektöründe de önemli bir görev üstlenmiş durumda. Bu yazının konusu ise sanal dünyanın, Rock'N'Roll dünyası üzerindeki etkileri…

İnternet teknolojisi bugünkü kullanım şekli ve amacına geçtiği 90'lı yılların ikinci yarısında, ilk dönemleri boyunca aslında pek çok insan için değeri bilinmeyen bir hazine niteliğindeydi. Neyse ki bu konuda büyük şirketler insanlığın yardımına koştu da, web sitesi adı altındaki sanal platformlar teker teker açılmaya (on-line olmaya) başladı. Başlarda TV ekranlarından ulaşılabilen teleteks sayfalarından pek farkı olmayan bu siteler; yerini hızla yeni tasarımlara ve daha da önemlisi dopdolu içerikli sayfalara bıraktı. Özellikle içerik anlamında ne derece sınırsızlığa ulaşılabilindiği de anlaşılınca, artık web sitelerinin önünü kimse kesemezdi. Ve nitekim kesemedi de…

95-99 yılları arasında dünyadaki uluslar arası hemen hemen tüm büyük şirketler (sektör fark etmeksizin) web sitelerini geliştirmeye ve daha da önemlisi bu siteleri insanlara reklâmlarla duyurmaya başladılar. Dünyada ilk web sitesi reklâmları da bu döneme denk gelmektedir zira. İnsanlar arasında TV ve telefondan sonra en hızlı yayılan teknolojik alet olan bilgisayarlar; tüm dünyada özellikle 90'ların sonlarına doğru daha da büyük bir hızla internet erişimine uygun duruma geçmeye başladı. Bu sayede sanal dünyanın kapıları kişisel kullanım için de sonuna kadar açılmıştı. Bu dönemlerde büyük bir hızla kişisel web siteleri on-line olmaya başladı. İnsanlar için ve özellikle de bu teknolojiyi en çok kullanan 13-30 yaş arası kitle için, mesafe fark etmeksizin dünyanın herhangi bir yerindeki bir insana veya bir bilgiye ulaşabilme özgürlüğü büyük bir nimetti açıkçası. Kısa süre içinde, daha yeni milenyuma dahi girilmemişken dünya üzerinde sanal âlemlerde dolaşanların sayısı milyonlarla ifade edilmeye başlamıştı bile.
2000'li yıllara girildiğinde ise dünyada artık web sitesi olmayan şirket, kurum, kuruluş ve devlet organı neredeyse kalmamıştı. Üstelik 20'yi aşkın dilde web sitesi vardı artık tüm dünyada. İnternet sayesinde birkaç tıkla ulaşılabilecek olan bilgi dağarcığı ise rakamlarla ifade edilemiyordu artık. Özellikle arama motorlarının da hem sayısal hem de öznitelik bazında hızla artış göstermesiyle artık internet erişimi olan her insan istediği her bilgiye kolayca ulaşabiliyordu. Evet, bu inanılmaz bir şeydi!

Müzik dünyası ise sanal dünyanın en büyük nimetlerinden olan "bedava ve sınırsız paylaşım" özelliğiyle daha çok ilgileniyordu. Özellikle de müzik dinleyicileri için bedava şarkı paylaşımını sağlayan mp3 formatı ve download, paha biçilmez bir hazineydi adeta. Dünya üzerindeki tüm profesyonel grupların (hatta amatörlerin bile) büyük bir hızla resmi web siteleri açılmaya, on-line olmaya devam ederken; hemen hemen tüm müzik şirketleri, ajanslar, stüdyolar, menajerlik ve promosyon şirketleri büyük bir hızla her şeylerini internet sayfaları üzerinden açıklamaya devam ederken, bir yandan da düşündükleri ve üstesinden gelmek zorunda oldukları en büyük sorun da hızla artan mp3 paylaşımı konusuydu. İnternetin gücü ve etkisi önlenemez bir hızla yayılmaya devam ederken, internet üzerinden en çok download edilen (indirilen) dosyalar da mp3, film ve resimler oluyordu. Tüm dünyada albüm satışlarını bir anda tepetaklak eden mp3 formatına karşı, çeşitli zamanlarda çeşitli merciler tarafından bazı yasaklar uygulanmaya çalışılmışsa da sonuç hep başarısız olmuştu. Ta ki 2000 yılında Metallica'nın bu işe sesini yükseltmesine kadar…

Grup adına olayla bizzat ilgilenen Lars Ulrich ve avukatlar ordusu uzun süren davalar ve mahkeme oturumlarından sonra istediklerini elde etmişlerdi. Dönemin en büyük mp3 paylaşım programı Napster önce kapatıldı, ardından ise mp3 paylaşımını paralı yapması koşuluyla işlevine devam etmesine izin verildi.

İnternetin o güne dek müzik dünyası üzerindeki en büyük etkisi de olumsuzluktan kurtarılmıştı bir bakıma. Fakat buna karşı olanlar da vardı. Bazı grup ve sanatçılar mp3 formatını desteklediklerini açıkladılar. Savunmalarını ise en kolay yoldan en çok insana ulaşabilme rahatlığı kisvesi ile açıklıyorlardı. Sonuçta mp3 paylaşımı yasak olmasına ve yasal olmamasına karşın şu veya bu şekilde hala devam etmektedir. Özellikle ülkemizde "korsan" adında yasadışı bir sektörün dahi oluşmasına ön ayak olabilecek derecede…

Müzik dünyası için internetin en büyük nimetlerinden mp3 formatı çok büyük bir etki ve tepki, arz ve talep yaratmışsa da sanal âlemin bu sektör üzerinde çok önemli başka etkileri de olacaktı.
Her şeyden önemlisi tabii ki haber alabilme hızıyla ilgiliydi. Artık müzikseverler aylık ya da haftalık müzik dergilerini beklemeksizin tüm dünyada olan biten müzik adına tüm haber ve gelişmeleri istedikleri an birkaç tıkla öğrenebiliyordu. Bu durum da aslında bireyler açısından çok faydalı olsa da özellikler dergicilik sektörünün belini büken gelişmelerin başında geliyordu. Dünyaca ünlü Rolling Stones, Kerrang!, Metal Hammer, NME gibi dergiler ise çareyi, içeriklerindeki haber ağırlığını azaltmakla ve sadece özel içerik dosyalarıyla işin içinden çıkmakta bulmuşlardı.

Sonrasında ise ülkemizde hâlâ devam ediyor olsa da sokaklardaki konser afişleri dönemini bitirdi bu sanal dünya teknolojisi. Artık konser haberleri için de bakılması gereken yerler; tıpkı başka birçok şey için bakılması gereken ilk yerler oldukları gibi yine bilgisayar monitörleriydi. Bilet satış siteleri, promosyon şirketlerinin siteleri ve grupların kendi resmi siteleri konser haberi olayında en yarıntılı bilgileri içermeye ve isteyen her insana ulaştırmaya başlamıştı artık.
Tüm bunların yanında internet kullanımının bu denli artmasında en önemli rollerden birini oynayan "kişisel siteler" de müzik dünyası içindeki hızını arttırmaya başlamıştı. 21. yüzyıldan itibaren kişisel sitelerin müzik dünyasındaki önemi, teker teker açılan ve dur durak bilmeyen fan siteleri ile artıyordu. Önceleri dünyaca ünlü dev grupların fan siteleri açılmaya başlamıştı. Sonrasında ise artık tüm grupların fan-club işlemleri tamamen internet siteleri üzerinden yapılmaya başlandı. Artık neredeyse bazı resmi grup/müzisyen sitelerinden bile daha hızlı haber ulaştırabilen fan siteleri mevcut. Pek çok büyük grubun resmi web siteleri ise bazı fan sitelerinin yanında haber verme hızı ve içerik zenginliği gibi konularda zayıf kalabiliyor.

Kişisel siteler bu denli artmışken, birdenbire türeyen web-zineler ise artık Rock/Metal dünyasının vazgeçilmezlerinden olmuş durumda. Neden özellikle Rock/Metal için geçerli olduğunu ise müzik dünyasında kişisel internet kullanımının en çok interaktiflik gösterdiği türleri olması açıklıyor sanırım.

Ülkemizde de özellikle 2000'li yıllardan itibaren Rock/Metal içerikli kişisel sitelerin sayısı büyük bir hızla artmaya başladı. Bu oluşumların ilklerinden biri de Delikasap.com'du. Ardından ise önce gruplara ithafen fan siteleri açıldı. Özellikle Iron Maiden, Metallica, Manowar gibi grupların resmi olmayan fan siteleriyle Türkçe dili kullanılan Rock/Metal içerikli web-siteleri çoğalmaya başladı.

Derken forum adı verilen sana yazışma platformu Rock/Metal içerikli sitelere de yansıdı ve ortaya şöyle bir durum çıktı. Eskiden internetin olmadığı dönemlerde Rock Barlarda iki-üç arkadaşın bir araya geldikleri zaman çevirdikleri Metal muhabbetleri şimdi onlarca hatta yüzlerce kişi forum adı verilen bu sanal platformlarda gerçekleştiriyordu. Bu müziğin bu ülkede ayakta durmasını ve bu günlere gelmesini sağlayan eski kitle ise bu "mp3 Metalcileri" adını taktıkları nesilden ve onların bulunduğu bu tarz sanal platformlardan uzak durmayı tercih etti. Tabii böyle olunca da bu forumlarda herkes Rockstar, herkes müzik yazarı, herkes eleştirmen, herkes ses teknisyeni ve herkes konser organizatörü kesiliverdi. Olayın global anlamda yurtdışındaki örneklerinde bu tarz şeylerin yaşandığına pek ihtimal vermesem de sonuçta Rock ve Metal'in henüz 15-20 yıllık bir geçmişinin olduğu ülkemizde durum bundan ibaretti bir müddet.

Olayın bir başka yönü de Rock/Metal müziğin "gerçek" dinleyicisinin azalmasıyla ilgili. Eskiler bu tabiri çok kullanırlar: "Müzik artık Chat yaparken arka planda fon müziği olmaktan öte bir şey değil bu yeni nesil için." Sanal yaşamlar, sanal kişilikler arttıkça bu müziğe verilen değer ve önem de azalmaya başladı. Artık bir albümün çıkması için sabırsızlıkla beklenmiyor, o albümü satın alabilmek için birtakım şeylerden feragat etmeniz gerekmiyor. Çünkü mp3 çağı her şeyi kolay ve zahmetsiz bir şekilde hallediyor. E tabii emek harcamadan, özveride bulunmadan sahip olunan şeyin de kıymeti bilinmiyor vs. vs.

Şu an için yerli Rock/Metal web-zine ve forumlarının sayısı oldukça artmış durumda. Fakat olay içerik kalitesi, Türkçenin doğru kullanılması gibi konulara geldiğinde iyi bir iş yaptığına inanabilecek olan site neredeyse yok. İngilizce içerik olarak kaliteli örnekler hepimizin bildiği gibi çok sayıda mevcutken, yerli oluşumlarda kalite standardı henüz Rock/Metal içerikli sitelerde çok düşük seviyelerde maalesef. Tabii bunda bu siteleri kullanan kullanıcı kitlesinin de profili önemli…Şu an yerli Rock/Metal sitelerinin hemen hepsindeki kullanıcı kitlesinin çoğu "müziğe bütüncül olarak bakamayan" ve hayatlarını da genellikle bilgisayar başında geçiren, olayın sosyal boyutuyla (konserlere ve etkinliklere katılma hususlarında) pek alakaları olmayan insanlardan oluşuyor ve muhabbetler de doğal olarak "Abi Metallica ne paragöz grup, şu grup davayı sattı pop oldular, nu-metal ne kötü müzik…vs" den öteye gidemiyor. Blue Jean dergisinin ilk dönemlerindeki o meşhur okuyucudan gelenler sayfalarındaki atışmaların 2000'li yıllardaki internet versiyonları gibi… Fakat istisnalar da yok değil. Delikasap ve DüşlerVeKabuslar ortamı kullanıcı ve içerik kalitesiyle şu an tüm yerli Rock/Metal oluşumları arasında sıyrılmış, kendilerine özgü konum sahibi olmuş siteler. Fakat bu gibi sitelerin çoğalması gerekiyor. Zira artık bu müziği dinleyen kesimin hemen hemen hepsi sanal ortam bağımlılarından oluştuğu için, Rock ve Metal'in bilinçli dinleyici kazanmasında web-sitelerinin önemi de doğal olarak çok büyük oluyor.
...
"

Amatör gruplara profesyonellerden tavsiyeler

DeliKasap dergisinden alıntıdır:
"...

Dinlediğimiz müzik başkalarına gürültü gibi gelse de biz gürültümüzün sanat olduğuna inanıyor ve daha fazlası için sürekli sağı solu karıştırıyoruz. Daha fazlasını istiyorsak unutmamamız gereken şey amatör gruplar tabii ki. Siz buna ne kadar "destek" dersiniz bilmiyorum ama ben şimdiye kadar DeliKasap için yaptığım röportajlarda elimden geldiğince "kendi müziğini yaratmaya çalışan amatör gruplara tavsiyeleriniz var mı?" diye sordum.

DARK FUNERAL:

"Diabolus Interium" albümünün ardından Dark Funeral vokalisti Magus Caligula'yı köşeye sıkıştırmış uzun ve eğlenceli bir röportaj yapmıştık, işte onun yorumu;

'Bu gün heryerde birçok Dark Funeral fanı var eminim onların içinde grubu olan ve birşeyler yapmaya çalışanlar da vardır. Onlara tavsiyelerin neler?
Kendiniz olun!Ne istiyorsanız onu yapın, KENDİ sevdiğiniz tarz müziği çalın. Size trend olduğunuzu söyleyen kıskanç insanlara aldırmayın. Eğer biri size çoluk çocuk ya da new-comer olduğunuzu söyler, sadece trend olduğu için black-metal çaldığınızı söylerse deminki sözlerimi hatırlayın. Ben de ilk başladığımda new-comer'dım ve size öyle olduğunuzu söyleyenlerde. Hiç kimse yüzünde corpse paint, kollarında çivilerle doğmaz, bunun doğru olduğunu söyleyenler yeteneksiz bir grupta çalan üzgün piçlerdir! Sadece boktan müziklerini yapmakta bu kadar beceriksiz oldukları için ( bu yüzden kimse sarhoş olmadığı ya da aklı başında olduğu sürece onların demolarını almaz) kendilerini "evil" veye "true" olarak isimlendirirler. Ve kendi demolarından daha fazla satan (genelde 15 kopya civarı) her gruba ticari derler.(ya da false metal). Sizler bu müziğin geleceğisiniz, biz, Marduk, Dimmu Borgir gibi gruplar çalmayı bıraktığımızda piyasayı siz canlı tutacaksınız. Eğer bir grubunuz varsa, sadece kendinizi dinleyin, çok pratik yapın ve ne olursa olsun vazgeçmeyin! Böyle gruplar bizim ve tüm diğer büyük black-metal gruplarının desteğini alacaktır. Keep the black flame burning! '

AMON AMARTH:
"Fate Of Norns" her ne kadar süper bir albüm olsa da Amon Amarth'ın ortalığı ateşe verdiği albümü "Versus The World"tür. Bu albüm çıktıktan sonra grubun gitaristi Olavi ile söyleşmiştik, o da şunları söylemişti;
'Türkiye'de de kendi tarzlarını yaratmak için çalışan bir sürü amatör grup var, Amon Amarth'ın gitaristi olarak onlara tavsiyelerin neler?
Herşeyi kendi bildikleri gibi yapsınlar, diğer insanların söylediklerini kafayatakmasınlar, her zaman kendi yollarında ilerlerse diğerlerinden bir adım öne geçtiklerini göreceklerdir.'


FREDRIK NORDSTROM:
Studio Fredman'ın sahibi olan, Avrupa Metaline yarattığı tarzı ve ortaya çıkardığı prodüksiyonlar ile çok şey katan Fredrik'in ismini bilmiyor olabilirsiniz. Ama onun prodüktörlüğünü yaptığı albümlerden biri eminim en sevdikleriniz arasındadır. In Flames, Dark Tranquillty, Dimmu Borgir , Hammerfall ve Opeth gibi grupların soundunda parmağı olan Fred baba bize az ama öz konuşmuştu;
'Sadece senin stüdyonda kayıt yapmak isteyen gruplar için değil bir albüm sahibi olmak isteyen tüm gruplara tavsiyen ne? Kayda girmeden önce neler yapmalılar?
Pratik,pratik,pratik yapın, güzel parçalar yapın, sonra yine pratik,pratik,pratik....'

GORGOROTH:
Gorgoroth Black Metal piayasasının en eski gruplarından biri, ve aynı zamanda hala aktif olan ender gruplarından da. (Her ne kadar black metal grubu diye anılmak hoşlarına gitmese de) Grubun bass gitaristi King, "Twilight Of The Idols" albümü üzerine sorularımızı yanıtladığı röportajda bu yazının konusunu oluşturan soruya en açık cevabı veren kişi olmuştu;
'Kendi müziklerini yaratmak için çalışan, bu işe yeni başlamış gruplara tavsiyelerin neler?
Diğer grupları kopyalamayın, sadece kendinize ait olan müziği yaratmaya çalışın. Bırakın sürü kendini tekrarlasın. Eğer yapamıyorsanız hımm…bırakın o zaman…'

WINTERSUN:
Bunların içinde tabii ki bir de yeni parlamış bir grubun yorumuna ihtiyaç vardı, işte debut albümünü çıkardıktan kısa bir süre sonra Wintersun'dan gelen yorum;
'Kendi müziğini yaratmaya çalışan, ve metal piyasasında bir yerelere gelebilmek isteyenamatör gruplara tavsiyelerin var mı?
En başında bu işi başarmak için çok çalışmak gerekitiğini söylemeliyim. Gerçekten çok büyümediğiniz takdirde bu işten para kazanmak imkansız. Bunlara rağmen hala devam diyorsanız şansınızı deneyin ozaman. "Play some metal baby!" '


GORGASM:
Tamam, Gorgasm isimli bu Fransız melodik mi yoksa teknik mi olduğuna karar verilemeyen grubu pek kişi tanımıyor ama gruptan Barby'nin yorumu kesinlikle üzerinde düşünülmesi gereken bir nokta üzerineydi;
'Kendi müziğini yaratmaya çalışan amatör gruplara bir tavsiyen var mı?
Tonlarca farklı grup dinleyin, müziklerini derinlemesine anlamaya çalışın, özellikle sevdiğiniz tarzdakileri. '


CENOTAPH:
Türkiye'den de şöye bir grup çıkıp dünyaya sesini duyurabilecek mi diye bir çok kişi konuşup dururken bir grup sessizce bunu yaptı, anlaşılması zor, herkese hitap etmeyen bir tarzları olmasına rağmen Cenotaph idolleri olan gruplarla aynı yurt dışında aynı sahneyi paylaşmayı başardı, ve yurt dışından çağırıldıkları konserlerin/festivallerin sayısı da giderek artıyor. Durum böyle olunca bu yazıyı da Batu'nun yorumuyla kapatmak en iyisi olacak diye düşündüm;

'Cenotaph gibi özelikle yurt dışında başarılı olmuş bir grubun beyin adamı olarak Türkiye'deki amatör gruplara tavsiyelerin neler? Nasıl çalışmalılar, neler yapmalı/yapmamalılar ?

Bilmiyorum öncelikle her grup kendine bir yol çizmeli ve hedef belirlemeli ve bu hedeflere ulaşabilmek için elinden geleni yapmalılar eğer gerçekten ciddi düşünüyorlarsa tabi, ama biz bu isi zevk icin yapıyoruz ilk kurulduğumuzdan beri ve severek çaliyoruz müziğimizi, öncelikle yaptığınız müziğe saygı duymayı öğrenin ve yaptığınız işe inanın, eğer çalarken ciddiye almıyorsanız ve bi rşeyler hissetmiyorsanız müziğinizde bence ne tür çalıyorsanız çalın bir anlamı yok devam etmenin..biz her şeyin başında çok iyi dinleyicileriz ve bu brutal müziğin faniyiz genelde her türden dinleriz daha ağılıklı deathgrind - death metal olmak üzere, bence çok grup ve albüm dinleyin çünkü gerçekten müzik sınırsız bir kavram ve kendi sınırlarınızı aşın, oldukça fazla prova ve stüdyo çalışması yapın,tabii ki bununla da yetmiyor her şey, bence yerli gruplar çok aceleci davranmaktalar bir çoğu hemen bir boktan studyoda atılmış kayıtları varsa kapak yapıp demo diye veya albüm diye piyasaya sürüyorlar. Bence bu yanlış, bu şekilde bence kalite en aza inmekte piyasada...biraz daha yoğunlaşın bu parça yazımına ve provalara bence kalite daha da artıcaktır aceleci davranmadan yapılan ve özenle severek yapılan bir iste. Para yok diye kötü stüdyoya girip rezil kayıtlı bir albüm çıkartmaktansa para biriktirip daha iyi bir stüdyoda daha iyi prodüksiyonlu bir albüm veya demo çıkartmayı öğrenmeli piyasa, ve dinleyiciler içinde ayni şey geçerli her önünüze sunulan demoyu veya albümü almayın,sadece iyi olduğunu düşündüğünüz grupları destekleyin hepsi bu.. '

Mehmet Ekici
warpathian@delikasap.com

...
"

Rock ve Metal Müzik Dinleyiciliği...

Standart bir sanatsever ve/veya müziksever olmaktan farklıdır Rock ve Metal müzik dinleyiciliği. İşte bunun içindir ki, kitlesel bazda ele alındığında en fazla tutku, en fazla bağımlılık ve en fazla dinamizm, hareket ve yoğunluk Rock ve Metal müzik için geçerlidir.“Gerçek anlamda” bu müziklerin dinleyicisi olmak için; her şeyden önce müzik kavramına bütüncül olarak bakabilmek ve tüm müziklerin ortak bir payda üzerinden çoğaldığını bilmek gerekir. Müzik hakkında gündelik ve sıradan bilgi ve edinimlerden çok daha fazlasına sahip olmak gerekir. Ne gibi mi? Mesela müziğin genel anlamda ne derece hayati bir kavram olduğunu iyice özümsemek gibi… Mesela müzik tarihi ve gelişimi hakkında standardın üzerinde bilgi ve ilgi sahibi olmak gibi… Mesela müzik ve insan ilişkisinin dünya ve insanlık üzerinde ortaya çıkardığı önemli sonuçlar hakkında birtakım fikirlere sahip olmak gibi… İşte bu nedenle de Rock ve Metal müzik dinleyiciliğinin şimdiki değil ama gerçek ve olması gereken anlamı; kültürel bazda üstün bir düşünce yapısına sahip olabilmek demektir.

Herhangi bir insan, gitar tellerinin insan parmakları veya penalar tarafından dokunulması sonrasında çıkan sesi sevdiği için Rock müzik dinliyor ve hatta seviyor olabilir. Herhangi bir insan distortion sesini sevdiği için Metal müzik dinliyor olabilir. Ya da türlü nedenlerden dolayı insanlar Rock ve/veya Metal müzikleri severek dinliyor olabilir ama dikkat! Bu kesinlikle gerçek anlamda bir Rock/Metal dinleyicisi olmak için yeterli kıstas değildir. Bu müzikleri dinlemek ve sevmek, bu müzik kavramlarının gerçek anlamda dinleyicisi olmak için sadece ön sebepler olabilir.

Rock ve Metal müzik dinleyiciliği için, modern hayatın içinde olup bitenleri iyi bir akıl süzgecinden geçirip, özümsemek gerekir. Çünkü yukarıda saydığım birçok sebepten ötürü bu müzikleri anlamanın tek ve tabii ki en geçerli yolu budur.Bu müziklerin içindeki sözlerin diğer tüm müzik türlerindeki sözlerden (genel olarak) daha çok önemi ve anlamı vardır. İşte bu önemi sağlayan da onları yazan müzisyenler, şairler, edebiyat sanatçıları kadar onları okuyan ve dinleyen Rock ve Metal müzik dinleyicileridir de. Aynı zamanda bu sözler; bu müziği ve onu dinleyenleri önemli ve farklı kılan en belirgin sebeplerden de biridir. Pop müziğin seviyesiz, düzeysiz, sığ, gelip geçici ve samimiyetten uzak, “sahte sözleri” ve bu sözlerde ele aldığı ve almaktan da bir türlü bıkıp usanmadığı (çünkü başka şansı yok gibi…) aşk kavramı da gerçek Rock ve Metal müzik dinleyicileri için, gündelik hayatta sıkça kullanılan anlamından çok daha farklı ve derin bir anlam teşkil eder. Çünkü öyle olması gerekir. Zira Rock ve Metal müziklerin anlamları içerisinde sayılan samimiyet, içtenlik ve derinlemesine bakış; şarkı sözleri olarak müziğin dışa vurumuna da yansımış ve dinleyicileri üzerinde de doğal olarak önemli etkiler bırakmıştır ve bırakmaya da devam edecektir.

Dedik ya, Rock ve Metal müzik dinleyicileri diğer tür müzikseverlerden farklıdır diye… Son olarak ise bunu örneklerle açıklamaya çalışalım.

Mesela Rock ve Metal müzik dinleyicileri diğer tür müzik dinleyicilerinden farklı olarak, dinledikleri müziği hayatlarındaki birçok önemli kavramdan çok daha ötede tutar ve daha çok önemserler. Dinledikleri ve dinlemek için pek çok şeyi feda edip, göz ardı edebilecekleri bu müziklerin yaratıcıları olan isimleri ve grupları hayatlarındaki en önemli şeyler arasında sayarlar. Diğer tür müziklerin çoğunda, örneğin pop müzikte çoğu dinleyici şarkıların ismini bile bilmeden onlara eşlik edip dans ederken, Rock ve Metal müzik dinleyicileri değil şarkının ismi, yapılış tarihi, albümünün adı, grubunun tarihini ve hikâyesini bile bilirler genelde. “Fan”lık kavramının en çok yakıştığı kitle, müzik adına Rock’n Roll kitlesidir işte bu sebeplerden dolayı. Onlar tüm sene sokaklarda, televizyon kanallarında, radyolarda, sağda solda, her yerde çalan şarkıların dinleyicileri gibi sözde müziksever değildir ve bunun için de dünyada ana akım müziğin hâlâ Rock/Metal olmamasına karşın, en çok konser organizasyonu olan ve kitlelerin bu konserlerle en çok ve yoğun bir şekilde bir araya gelmelerini de sağlayan müzik türleri Rock ve Metal’dir.

Başka hiçbir müzik türü canlı performanslarında, Rock ve Metal konserlerindeki kadar coşku, heyecan, sevinç, mutluluk bu denli yoğun ve apaçık şekilde yaşanmaz. İşte bu sebepledir ki; gerçek bir müziksever arıyorsanız, olmanız gereken yer Rock/Metal konserleridir.

kaynak

Müzik zekayı arttırıyormuş

15 Haziran 2006

Etkisiyle bizi oynatan ve canlandiran, bazen de duygusallastirarak hüzünlendiren müzik parçalarini hepimiz biliriz. Peki bazi müzik parçalarinin da hafiza ve zekayi gelistirebilecegini hiç düsündünüz mü? Yapilan bilimsel arastirma sonuçlarina göre bazi özel müzik parçalari bizi daha da zeki yapiyor. Bu özel müzik parçalari ritimleriyle insanin zihinsel potansiyelini çesitli sekillerde etkiliyor. Bu özel ritimler, sagladigi birçok avantajlarin yaninda, en çok asagida belirtilen hususlardaki pozitif katkilari ile dikkati çekiyor :

- Konsantrasyonu artiriyor

- Ögrenmeyi hizlandiriyor

- Hafiza gücünü gelistiriyor

- Imtihanlardaki basariyi artiriyor

- Hata yapma oranini azaltiyor

- Stresi yok ediyor

- Yaratici düsünme yetenegini gelistiriyor

- Beyin loblarinin dengeli kullanilmasini sagliyor

- Zeka (i.q.) puaninda "9" puana kadar ilave artis sagliyor

- Hiperaktif çocuklari ve yetiskinleri sakinlestiriyor

- Vücudun daha hizli iyilesmesini sagliyor


1996 yilinda A.B.D.'de üniversite giris sinavlariyla ilgili yapilan bir arastirma, müzikle ilgilenen ve bir müzik aleti çalan ögrencilerin genel ortalamaya göre daha basarili olduklarini göstermistir. Bu ögrencilerin SAT adi verilen üniversite giris imtihanlarinda ortalamaya göre sözelde 51 puan, sayisalda da 39 puan daha yüksek puan aldiklari ortaya çikmistir.

Müzik beynin tamamini ögrenmenin içine katmaktadir. Geleneksel olarak, okullardaki ögrenme metotlari ezbere dayanmakta ve beynin sadece sol lobunu isin içine katmaktadir. Halbuki sayisal ve mantiksal konularda beynin sag lobuna göre üstün olan sol lop, hafiza gücü ve yaratici düsünme gibi konularda beynin sag lobuna göre zayiftir. Beynin her iki lobunu da ögrenmenin içine katan çok özel tempo ve frekanslar içeren hizli ögrenme müzikleri bilgilerin hem kolay ögrenilmesini, hem de bilgilerin kolay bir sekilde kalici hafizada tutulmasini saglamaktadir.

Shell, IBM ve Dupont gibi sirketler ve batidaki birçok okul yüksek özel frekanslar içeren klasik müzik parçalari ile belli tempo araliklarinda olan barok (baroque) müzik eserlerini kullanarak yeni konularin hem ögrenme zamanlarini kisaltmayi, hem de ögrenilenlerin uzun süre hafizalarda tutmasini saglamaktadirlar.

Arastirmaci yazar Terry Wyler Webb'e göre yüksek frekanslar içeren klasik müzik parçalari ile "largo" hizdaki barok müzik eserleri (beynin sag ve sol loplarinin dengeli kullanilmasini saglayarak) insanin bellek ve zeka (iq) gücünü gelistiren dogru kombinasyonlari içermektedirler.

Bu bilgiler ve arastirma bulgulari, müzigin hizli ve kalici ögrenme konusunda çok iyi bir katalizör oldugunu ortaya koymustur. Türkiye'de bu teknigin öncülügünü yapan "Mega Hafiza" bir ilke daha imza atarak, "hizli ögrenme ve konsantrasyon" için "Bio-Ritmik Largo" adinda alti kasetlik bir albüm hazirlamistir. "Bio-Ritmik Largo" seti, hafiza gücü, hizli ögrenme ve konsantrasyon gerektiren her türlü ögrenme faaliyetinde kullanilmak üzere hazirlanmistir.

MOZART ZEKAYI ARTIRIYOR

14 Ekim 1993 'de , A.B.D.'de "USA Today"de çikan "Mozart 'in Müzikleri Zekayi Gelistiriyor" baslikli haber tüm Dünyada sansasyon yaratmistir. Bu habere göre, California Üniversitesi'nin Irvine'deki Ögrenme ve Hafiza Nörobiyoloji Merkezi bilim adamlarinin yaptiklari bir arastirma, bazi müziklerle IQ arasinda bir iliski oldugunu açikça ortaya koymustur.

Bu arastirmada otuzalti üniversite ögrencisi, önce I.Q. testinin sag beyin yeteneklerini ölçen sorulariyla test edilmistir. Testten sonra ögrencilere Mozart'in "Re Majör, K 448 iki Piyanoluk Sonat"i 10 dakika boyunca dinlettirilmistir. Daha sonra ögrenciler hemen tekrar test edildiklerinde, I.Q. skorlarinin önceki degerlere göre 8 veya 9 puan daha yükselmis oldugu gözlenmistir.

Mozart-Beyin Iliskisi

Fransiz Tip ve Bilim Akademileri üyesi Dr. Alfred Tomatis'e göre beynin elektriksel olarak sarj olmasinda kulaklar anahtar bir rol oynamaktadir. Tomatis'e göre, beyin hücrelerindeki elektriksel enerjinin azalmasi konsantrasyonun bozulmasina ve yorgunluga sebep olmaktadir. Bu durumda beynin de , piller gibi sarj edilmesi gerekiyor.

Tomatis beyin hücrelerinin enerjiyle sarj edilmesi yollarindan biri olarak, 5000 ile 8000 Hz. arasinda yüksek frekanslar ihtiva eden müziklerin dinlenmesini kesfetmistir. Yillar süren analizlerden sonra Tomatis, bu frekans araligindaki seslerin Mozart'in müziklerinde çok sayida mevcut oldugunu tespit etmistir. Tomatis'e göre, kulak salyangozunu dolduran, "corti" hücrelerinin titresmesi jeneratör vasitasi görerek beynin yeniden sarj edilmesini saglamaktadir.

Tomatis ayrica beynin sarj edilmesi için etkili olan diger bir yakin müzik çesidi olarak "largo barok (baroque) müzik" parçalarina da dikkat çekmistir. Iowa Eyalet Üniversitesinde yapilan testler de, ögrenme faaliyeti sirasinda barok müzigin kullanilmasinin ögrenme ve hafiza gücünü yaklasik yüzde 24 artirdigini göstermistir.

http://www.beethovenlives.net

Demo Taktikleri

Her müzisyenin, her grubun bir demosu olmalıdır. Müzik kariyerinizin ilerlemesinde kullanacağınız en önemli unsurdur demo.

Bunu herkes bilir, ama nedense etkin bir demo hazırlamak için yeterince özen gosterilmez çoğunlukla. Yanlış anlaşılmasın; etkin derken üzerinde para harcanmış, zaman harcanmış gibi şeyleri kastetmiyorum. Kimi grupların varını yoğunu harcayıp yaptırdığı demolar vardır ki etkin olmazlar. Nedir etkin demo yapmanın sırrı? Gelin buna biraz kafa yoralım.

Demo bir iletişim biçimidir. Bir plak şirketi yetkilisine, bir prodüktöre veya organizatöre "bak biz böyle müzik yapıyoruz" deme yönteminizdir. Etkin iletişimin en önemli kurallarından biri kendini karşındakinin yerine koymaktır. Şimdi biz de bunu yapalım.

Birine demo göndermeye karar verdiğinize göre ve aklın yolu bir olduğuna göre, sizinle aynı anda birçok diğer müzisyen ve grup da bu insana demo gönderiyor demektir. Istatistiksel olarak bu kişi eline gecen demoların çok küçük bir bölümünü saklayıp, sahipleriyle temasa gecer, büyük kısmını ise çöpe atar. Dolayısıyla demonuzu dinlemeye hazırlanırken "büyük ihtimalle berbat birşey geliyor" ve "keşke güzel birsey olsa" duygularının karışımını yaşar.

Bu insanlar genellikle çok da meşgul insanlardır. Dolayısıyla demonuzu dinlemek icin 1-2 dakikadan fazla zaman ayırmalarını beklemeyin. İnsan birkaç saniye içerisinde güçlü izlenimler edinip bunlara tutunma eğilimi olan, büyük ölçüde önyargılı bir varlıktır.

Dolayısıyla: amacımız, demoyu gönderdiğimiz kişinin ilk izleniminin olumlu olmasını saglamak. Bunu başarırsak demoyu dinler, bir süre sonra bir kez daha dinler ve bizimle temasa gecer.

Simdi bir parantez açalım ve konuya çok az kişinin ulaşabilecegi, "içeriden ve tepeden" bir perspektifle yaklaşalım. MüzikTek ailesine üye olmanın size sunduğu ayrıcalıklardan biri daha…
Berklee College of Music'den yeni mezun olmuş bir çaylak konumundayken, ne yapacağımı bilmemenin verdiği karmaşa içinde, bana bir yol gösteren olsa ne iyi olur diye düşünerek Ahmet Ertegün'e bir mektup gönderdim. Atlantic Records benim yaptığım müzik tarzına yakın olmadığı için doğrudan bana yardımcı olması gibi bir beklentim yoktu; bunu mektubumda açıkça belirttim ve yalnızca saygı duyduğum, deneyimli birinin görüşlerine başvurmak istediğimi yazdim.

Birkaç gün sonra Berklee'de gezinirken cep telefonum çaldı; bir kadın "Ahmet Ertegün'ün ofisinden arıyorum, sizinle görüşmek istiyor" dedi. "ebele gübele" diyerek kendimi boş sınıflardan birine kilitledim. Heyecanlanmıştım, sonuçta insan Rock'tan R&B'ye kadar popüler müziğin her türünün gelişimine büyük katkısı olmuş biriyle hergün telefonda konuşmuyor.

"Yaptıkların çok güzel seyler, tebrik ederim" dedi Ahmet Ertegün ve devam etti: "ama şu anda müzik piyasası müthiş bir değişim içinde ve senin yapmaya çalıştığın şeyi yapmak da giderek zorlaşıyor. Bunu peşinen söyleyeyim. Ama konuşmak istersen ben buradayım, New York'a yolun düştüğünde gel görüşelim."

Tam bir hafta sonra Ertegün'ün Manhattan'daki ofisindeydim. Açık sözlü, dobra dobra, kibirden uzak bir tavrı vardi. Dünyanin neresinde olursa olsun karşılaşan her iki Türk'ün yapacağı gibi önce memleketi kurtardık. Sonra bir süre müzik endüstrisinin gidişatından konuştuk. Sonra bana o sıralar ilgilendiği bir rap'cinin kendisine gönderdiği demo CD'yi dinletti.

15 yıldır müzikle haşır neşir olan ben o an "uyandım". Dinlediğimiz müzik inanılmayacak derecede sadeydi. Rap zaten prodüksiyon açısından sade bir müziktir ama bunda onun ötesinde hissedilir bir sadelik vardı; kupkuru, net bir insan sesi, arkada yalın bir "beat" ve sağa sola serpiştirilmiş birkaç ufak destekleyici motif.

Gereken de buydu; rap'ci gerçekten çok başarılı bir laf cambazıydı ve demonun yalnızca bunu göstermesi gerekiyordu; onun dışında birşey dikkati üzerine çekerse ana konudan dikkati uzaklaştırmış olacaktı.

Ertegün'ün parçayı ne kadar heyecanla dinlediğini gözlerken aklıma o sıralar demo yapmaya uğraşan bir arkadaşım geldi; son derece yetenekli bir şarkıcı ve söz yazari olan ve parçalarını çok güzel söyleyen bir kızdı bu. Grup üyelerinin "gitar solom iyi olmadı bir daha çalayım" veya "davul tonlamasını beğenmiyorum, bir daha yapsınlar" gibi kaprisleri yüzünden demo yapma süreci uzadıkça uzamış ve sonuçta kızın bütçesini tükettiği halde kimsenin memnun olmadığı birşey ortaya çıkmıştı. Ne yazık.

Şimdi bu hikayeden yola çıkarak adım adım etkin bir demo nasıl yapılır onu belirleyelim.
1. Kendinizi tanıyın
Müziğinizin güçlü yanları nedir? Sizi diğerlerinden farklı yapan sey? Sözlerin çarpıcılığı? Bestelerin akılda kalıcılığı? Grubun sahne performansı? Virtüözlük?

2. Parçalarınızı seçin
Birinci maddede belirlediğiniz güçlü yanlarınızı en iyi şekilde yansıttığına inandığınız üç parça seçin. Kaynaklarınızı az sayıda parça üzerinde yoğunlaştırmakla olayı kontrol altına alıyorsunuz.

3. Düzenleme yapın
Seçtiğiniz parçaları sıfırdan bir daha düzenleyin. Düzenleme sırasında birinci maddede belirlediğiniz güçlü yanınız aklınızdan çıkmasın.

Çarpıcı olan şey sözlerinizse, düzenlemelere gereksiz gitar soloları koymayın. Yok gitar virtüözlüğünüzü vurgulamak istiyorsanıiz, sözleri kısa ve öz tutun. Eğer bir grupsanız, herkes birinci madde konusunda anlaşmaya varsın ve egosu büyük gelenler gidip kendi gruplarını kursun.

Unutmayın: karşınızdakinin ilk izlenimlerini oluşturmak icin yalnızca birkaç saniyeniz var. Bu saniyeleri gereksiz intro'larla ziyan etmeyin. Yaptığınız düzenlemenin her saniyesinin bir görevi olsun.

4. "Dört yeter" kuralı
Düzenlemelerinizde -standart bir pop veya rock düzeni icin konuşuyorum- bir solo enstruman (veya vokal), bir eşlik eden enstruman, bir bass ve bir de vurmalı çalgı (örneğin davul) yeterli olmalı. Yani toplam dört unsur. Bunun üzerine birşeyler eklemeye çalışıyorsanız işi karıştırmaya çalışıyorsunuz. Amaç dinleyicinin dikkatini dağıtmak değil, sizin kontrol ettiğiniz bir noktaya odaklamak. Yalın düzenlemelerde bu odağı nereye yerleştireceğinizi kontrol etmek çok daha kolaydır.

5. Veee, kayıt!
İster bir stüdyoya gidin, ister kendi olanaklarınızla kaydedin. Müziktek ailesinin yokluk içerisinde son derece güzel kayıtlar yapabilen üyeleri var. Para sizin, tercih sizin. Ama kayıt sırasında hedefiniz "temiz" bir kayıt olmalı. Kayıtta gürültü olmasın, sinyal seviyesi iyi ayarlansın, sesler aslına uygun şekilde kaydedilsin.
Herseyi efektsiz kaydetmeye çalışın. Gitaristlerin vazgeçemedikleri distortion ve chorus benzeri efektler olabilir, onlar olmadan çalamıyorlarsa ve bunlar parçanın vazgeçilmez unsuruysa bırakın oyle kalsin. Ama kayıtta reverb hiçbir şekilde kullanmayın.

6. Miksaj
Miksaj için genel bir şablon verilemez, ama mümkün olduğunca herşeyi efektsiz bırakmaya çalışın, yalnızca vokal ve solo enstrumana, bir de davul kullanıldıysa trampete sır kadar reverb verin. Destekleyici enstrumanları sağa ve sola pan edin.

7. Vitrin
Seçtiğiniz üç parçadan en çarpıcı olanını başa koyup bir CD yapin. CD'nin üzerine güzel bir CD label hazırlayıp koyun. Burada telefonunuz e-mail adresiniz de yeralsın, olur ya gönderdiğiniz kişi mektubunuzu ve CD'nin kutusunu kaybeder. Eğer biraz fazladan bütçeniz varsa, Epson'in yeni çıkardığı doğrudan CD'ye basan printer'lara da yatırım yapabilirsiniz, 99 dolara satılan bir tane var:

http://www.epson.com/cgi-bin/Store/consumer/consDetail.jsp?BV_UseBVCookie=yes&oid=37368464

Grubunuzla veya kendinizle ilgili bir özgeçmiş hazırlayın, mümkün olduğunca kısa az ve öz olsun, isterseniz resim de koyabilirsiniz.

Eğer sahne performansınız iyiyse, bir konserinizin video kaydını alıp göndermeyi de düşünün. Bu tür şeyler karşınızdakinin karar vermesinde önemli rol oynayabilir.

8. Hedef
CD'yi göndereceğiniz kişiyi doğru seçin. Yaptığınız tarz müzikle ilgilenen biri olsun. Mümkünse demoyu elden vermeye çalışın. Postayla gönderecekseniz kısa bir mektup koyup niyetinizi aktarın. "Müziğimle kendimi ifade ediyorum" veya "içimden geldiği gibi müzik yapıyorum" gibi benmerkeziyetçi ifadelerden kaçının.

Yaptığınız işi ciddiye aldığınızı, bunu geçici bir heves olarak görmediğinizi gösterecek bir izlenim vermeye çalışın. Sonuçta karşınızdakinden size yatırım yapmasını istiyorsunuz. Yatırım yapılacak kadar güvenilir olduğunuzu göstermek sizin sorumluluğunuz.

9. Üç ay geçtikten sonra 1. maddeden tekrar başlayın

(c) 2004 Doruk Somunkıran. Kaynak göstererek alıntı yapmak serbesttir.

müziktek.com adresindeki "Demo Taktikleri" makalesinden alınmıştır.

Ses ve Sesin Kullanımı

Insanlar mesleklerini icra ederken bedenlerinin farkli özelliklerini kullanirlar. Mesleklerinin icrasinda seslerini kullanan meslek çalisanlari için (ses sanatçisi, spiker, tiyatro oyuncusu, ögretmen, hatip, santral memuru, avukat vb.) "Profesyonel Ses Kullanicisi" tanimlanmasi yapilmaktadir. Meslegini icra ederken seslerini kullanmayan kisilerdeki ses bozukluklari, mesleklerini yürütmelerine engel degilken, profesyonel ses kullanicilarinin seslerindeki bozulma mesleklerini sürdürememelerine yol açar. Profesyonel ses kullanicilarinin ses bozukluklarinin en sik karsilasilan sebepleri, ses tellerinde nodüller, akut ve kronik larenjit, üst solunum yolu hastaliklari, polipler, hormonal bozukluklar, ses tellerini etkileyen cerrahi girisimler, kötü aliskanliklar, gelisigüzel ilaç kullanimi stres, yanlis konusma aliskanligi vb.dir.

Ses kisikligini önlemek için neler yapilmalidir?

-Sigara içiyorsaniz birakin-Kafein (kahve, kolali mesrubatlar) ve alkol kullanimindan kaçinin-Sigara dumani bulunan ortamlardan kaçinin-Bol su için-Evinizin havasini nemlendirin-Gidaniza dikkat edin - Baharatli gidalardan kaçinin-Sesinizi uzun süreyle ve yüksek siddette kullanmayin-Sesiniz kisildiginda sesinizi dinlendirin

Sesi etkileyen zararli etkenler, sigara, kafein, ilaçlar (aspirin, burun spreyleri, gargaralar, yüksek dozda alerji ilaçlari (antihistaminikler), nonsteroid antienflamatuar agri kesiciler, kokain vb.), klima, toz, gürültülü ortam, yanlis konusma aliskanligi, menapoz, adet dönemi, stres vb.dir. Nasil, üretim yapan bir fabrikada, makine ve ekipmanin düzenli bakimi yapiliyorsa, sesi ile mesleklerini sürdüren kisiler de ses tellerini korumayi bilmeli ve düzenli kontrollerini yaptirmalidirlar. Çünkü ses tellerine zarar veren maddelerin yani sira, sesin çikmasini saglayan organlardaki problemler de ses bozukluklarina neden olabilir. Bogaza bir akinti, burunda egrilik, saman nezlesi vb. gibi hastaliklar, sesi dogrudan etkiler. Bu nedenle profesyonel ses kullanicilari belirli periyotlarla KBB uzmanina muayene olmali, zarar veren hastaliklarin önlenmesi saglanmalidir.

Profesyonel ses kullanicilari seslerini korumak için alacaklari önlemlerle, kendilerine bir hekimden daha çok yardimci olacaklardir. Bu nedenle, seslerini kullanan mesleklerin egitim programlarinda "sesin dogru kullanimi" ve "sese zararli etkenler" gibi konularin bulunmasi gerekir. Profesyonel ses kullanicilari, ses bozuklugu basladiginda, hekime basvurmadan önce, ses istirahati, bol sivi kullanimi ve sese zararli etkenlerden uzaklasarak sesteki bozulmayi büyük ölçüde önleyebilir. Ses kisikliklari on bes günü geçerse mutlaka bir hekime basvurulmalidir.

Ses Için Hijyenik Kurallar

Bogazinizi Kazir Tarzda Temizlemeyin, Öksürmeyin ve Bagirmayin

Genelde giciklanmayi önlemek ya da mevcut salgilari temizlemek için bogazimizi temizleme ve öksürme ihtiyaci hissederiz. Ancak, bu hareket ses tellerinin çok siddetli sekilde birbirlerine çarpmalarina ve tahrisine neden olur. Tahris sonucu ses telleri üzerindeki dokulardan salgi olusumu daha da artar. Bogaz temizleme ihtiyaci hissedildiginde tercih edilecek en iyi yöntem hizla burnunuzu çekip yutkunmaktir. Bu hareket ses telleri üzerinde biriken ve ses kalitenizi olumsuz etkileyen salgilarin uzaklasmasini saglar.

Bogazinizi temizleme hareketinden vazgeçemiyorsaniz ve bu bir aliskanlik haline gelmisse bunu en sessiz sekilde yapin. Böylece ses tellerine vereceginiz zarari en aza indirgemis olursunuz. Bogazdaki rahatsizlik hissini gidermek için esnemek, bir miktar su içmek de yararli olabilir. Sürekli ve siddetli öksürük ses tellerinin tahrisine ve sismesine neden olur. Genellikle bu tarz öksürük soguk alginligi, alerji veya sigara içmeye baglidir. Bu tür durumlarda sorunun çözülmesi için altta yatan asil nedenin tedavi edilmesi ya da ortadan kaldirilmasi gerekir.

Konusurken Sizin Için Dogal Olan Ses Perdesini Kullanin

Birçok kisi en alt perdeden konusarak sesini kalinlastirir ve sesine otoriter bir hava vermeye çalisir. Bazi insanlar da normalden daha yüksek perdeden konusurlar. Oysa, insanlarin belli bir ses perde araligi vardir ve normalde konusmalarinin %70'ini bu ses araliginda yaparlar. Belli bir egitim almadan bu araligin sinirlari disina çikmak sesi olumsuz etkiler. Bu nedenle, normalde kullandiginiz ses perde araliginin disina çikmamaya çalisin; yani ne çok kalin, ne de çok ince sesle konusmaya çalismayin.Fisildamak da ses telleri için zararli olabilen bir konusma seklidir. Sesinizi korumak amaciyla fisildayarak da konusmayin; sesinizin yüksekligi, hemen karsinizda biri oturuyormusçasina olmalidir. Birakin karsinizdaki kisi sizi duymak için gayret göstersin. Gün içinde belli araliklarla sesinizi dinlendirmeye de özen gösterin.

Sesinizi Kullanirken Nefesinizi Ayarlamayi Ögrenin.

Yeterli solunum destegi saglamadan konusmak, boyundaki ve ses tellerini kontrol eden kaslara ilave yük getirir ve sesin etkinligini azaltir. Konusma sirasinda bir nefeste gerektiginden fazla kelime söylemeye çalismak zararlidir. Konusma sirasinda cümleleri bölmeye, önemli kelimelerden önce duraklamaya, yazili metinleri okurken virgüllerde yeni bir nefes almaya özen gösterin. Bu islemleri çok sik tekrarlayarak alisin ve konusmanin anlamini ve akisini bozmayacak sekilde nefesinizi kullanmayi ögrenin. Unutmayin ki, güzel ve dogal bir ses için ses tellerinin titresmesi yaninda güçlü ve dogru bir solunum destegi gerekir.

Uzun Süreli Konusmayin

Is geregi olsun ya da olmasin, sürekli konusan kisilerde ses yorgunlugu gelisir. Bu kisiler genellikle sikayetlerini ses kisikligi tarzinda ifade ederler. Bu durumu önlemek için kisa süreli ses istirahati yararli olur.

Gürültülü Ortamlarda Konusmayin

Diskotekler, spor salonlari, tren istasyonlari, otomobil ve otobüsler, uçaklar, tiyatrolar, toplanti salonlari ve amfiler sesin zorlanmasina neden olacak sekilde sesin asiri kullanilmasina gerek duyulan ortamlardir. Bu gürültülü ortamlarda konusmak ses yorgunlugu, bogazda agri ve ses kisikligina neden olur. Böyle ortamlarda nispeten yüksek perdeden, yani daha ince bir ses tonuyla konusulmali ve nefes aralarinda daha az sayida kelime kullanilmalidir.

Sigara Içmeyin Ve Asiri Alkol Kullanmayin

Sigaranin bogaz, girtlak ve akciger dokulari üzerine olan olumsuz etkileri herkesçe bilinmektedir. Ilk etapta bu dokularda sisme ve iltihap gelisimi olusur. Sigaraya devam edildikçe bu olumsuz degisiklikler kanser olusumuna kadar devam edebilir.

Günde bir kadeh alkolün ses üzerine etkisi çok fazla degildir. Ancak günlük asiri kullanimi sonucu ses telleri üzerindeki ince kan damarlari genisler ve ses kisikligi ile beraber düsük perdeli kalin bir ses olusur.

Bol Sivi Alin Ve Bulundugunuz Mekanlari Nemlendirin

Saglikli bir ses için vücudun ve ses tellerinin bol siviya ihtiyaci vardir; bunun için bol su içmek ses için yararlidir. Solunum yollari için ideal nem orani %35-50 arasindadir; özellikle ses sorunu olan kisilerin bulunduklari mekanlarda havayi nemlendirmeleri gerekir. Bunun için buhar cihazlarindan veya kaynatilmis sudan yararlanilabilir. Asiri kuruluk ses tellerinde tahrise ve sismeye neden olur. Alerji ilaçlari (antihistaminikler), grip ilaçlari ve idrar söktürücüler gibi bazi ilaçlar ses telleri üzerindeki salgilari azaltarak sesi olumsuz etkilerler.

Toplum Önünde Konusurken Önlem Alin

Bir topluluk önünde konusma yaparken mümkünse mikrofon kullanin. Gerekirse amplifikatör kullanarak ses perdenizi ve siddetini yükseltmek zorunda kalmayin. Sesinizi kullanmadan önce isindirin. Vücudunuzun genel direncini bozmamak için fazla yorulmayin ve stresinizi giderin.

Bu yazi, Ankara Üniversitesi Tip Fakültesi, Kulak-Burun-Bogaz Hastaliklari Anabilim Dali sayfasindan alinmistir.
Kaynak